"Sansür yasası" ne zamandır yazmak istediğim ancak fırsat bulamadığım için yazamadığım bir başlıktı. Bugün onca işten sonra sıra kaleme kağıda geldi.

Hayal misin Sahi? kitabımda üstünde durduğum kavramlardan biri de "obskürantizm" idi. Obskürantizm;egemen güçlerin, kendi hoş görmediği kavramlara, kişilere, topluluklara ilişkin toplumun bilgi almasını sistematik olarak kısıtlama ve gerçeği saptırma çabasıdır.

Bu çabanın sürekli harlanıp ateşin hiç sönmemesi için ciddi efor sarfeden kesimlerle bir arada yaşamaya mahkum edildik maalesef.

Önünü arkasını bilmeden, bilginin peşine düşmeden, önüne ne konarsa açlığını onunla bastıran büyük bir yığınla bir aradayız.

Hal böyle olunca sorgulama yok, bilgiye merak yok, toplumsal değerlere duyarlılık düşük seviyede kimin dilinden duyduysak haberi doğru,o sanır gibiyiz.

"Gibiyiz" diyorum çünkü bu hal ile ne olduğumuz konusunda biz de kararsızız.

Her tartışma siyasi görülüyor.Yeni yasaların hepsi taraflı ve bir kesime hizmet eden olarak değerlendiriliyor. Bir kesim sanki hep iyiliğimize çalışıyor da bir kesim sürekli muhalif ve engel teşkil ediyor gibi sunuluyor.

Oysa hepimizin bir iyisi varsa iki kötüsü var. Siyahın beyazla dansında kendini var eden hayat, tezatlardan niye vazgeçsin?

Neden tek renk, neden tek doğru olsun?

Bilmiyoruz.

Ama obskürantizm destekli yapılan programlar, tartışmalar ve hatta diziler bile bizi fark etmeden böyle düşünmeye itiyor.

Yetkili makamlar kamuoyu bilgilendirmesini üstlenmezse, sadece duyumla haber yapılmaya başlar. Bu olmaz deniyorsa mevcut durum için, önce "neden bugün böyle oluyor?" ve "bu neyin sonucu? " sorusuna yanıt aramak zorunda bütün kurumlar, tüm yetkililer?

Gerçekler bilinçli olarak, bilenler tarafından gizlenip, toplumsal şuur uyandırılmasın diye çaba sarf ediliyorsa şayet işte orası karanlıklar ülkesidir.

İnsanlar slogan ezberleyerek gelişemez. Tüm düşüncelere ,tüm ideolojilere kapıları korkusuzca açmak ve pek tabi “tefekkür”ü yapılacaklar listesinde ilk sıraya yazmak zorundayız.

Artık, bugünün değil bir asır sonra nasıl anılacağımızın peşine düşmenin vakti değil mi 22.yüzyılın saygıdeğer ataları?