Haber kaynaklarını sınıflandırırken, en çok kullanılan sınıflama, muhabirin haberi nasıl elde ettiğine dayanılarak yapılır. Haber kaynakları da, birinci el kaynaklar ve ikinci el kaynaklar olarak ikiye ayrılır.
Genel itibariyle haber konusu olay/olgu ya da sorunu bizzat gözlemleyip, haber haline getiren muhabirin kendisi birinci el kaynak olmaktadır. Bu bilgiler iletişimi konu alan haber yazma ve haber toplama teknikleri derslerinde de yer almaktadır.
Yani günümüzde bizlerin gazeteler için hazırladığı haberlerin özellikle son yıllardaki hali olan bölüm birinci el kaynaklar.
Rutini oluşturuyor bu kaynak.
Daha pek çok başlığı var ama özellikle yerelde en önem arz eden haber kaynaklarından birisi de resmi haber kaynaklarıdır. Günümüz haber organizasyonlarının haber kaynaklarının büyük bir bölümünü resmi haber kaynakları oluşturmaktadır.
Ama günümüzde bu kavram, resmi haber kaynaklarının tek bir bakış açısıyla servis ettiği haberlerle oluşmaya başladı maalesef.
Sormaya, sorgulamaya alan bırakmaksızın, detaylandırmaksızın.
Devlet örgütlenmesi içindeki tüm kurum ve kuruluşlar ile kişiler resmi haber kaynağı olarak tanımlansa da, günümüzde bu tanımın içi maalesef boşaltıldı.
Resmi haber kaynakları, haberi isteyen, talep eden muhabirlerin emeğini görmezden gelip, diğerlerine ayıp olmasın eyyamcılığıyla toplu bilgi servisinde bulunmayı tercih ediyor. Dolayısıyla habercilik farklı bir hal alıp, bültenciliğe doğru hızla ilerliyor.
Resmi haber kaynaklar adı altında tek bakış açılı bülten adeta.
Bir de özel haber kaynakları var. Bunlar özel işletmeler, dernekler, hastaneler, üniversiteler, okullar, sendikalar, vakıflar vb. kaynaklı haberler özel yapıya dayalı haber kaynağı olarak da tanımlanıyor.
Sonra haber ajansları var. En can alıcı olanı. Sektörü yok etme riskiyle karşı karşıya bırakan ajanslar yani.
İstihdamı yok edip, naylon künyeli gazetelerin oluşmasına neden olan, kopyala yapıştır sistemiyle aynı başlıklarla çıkan gazetelerin var oluşuna temel hazırlayan ajanslar.
Bunları neden aktarıyorum?
Günümüzde okuduğunuz gazeteleri çıkarmak için yayın içeriğinin haberlerden oluşması lazım. Eskiden tüm bu haber kaynaklarından yararlanılırken, günümüzde bu çok mümkün değil. Adeta şapkadan tavşan çıkarmaya çalışıyoruz desek yeridir.
Artık ikici el kaynaklara ulaşmak hiç mümkün değil.
Oysaki sürece ilişkin o kadar çok ilgili kurumdan yararlanmamız gerekiyor ki sizlere doğru bilgilendirme ve ilgi çekici haberler yapmak için ama olmuyor, olamıyor.
Neredeyse bu artık hiç mümkün değil.
Kurumlar inisiyatif alamayan sadece koltukta oturup, yetkisiz sorumlularla işgal altında.
İstediğimiz bilgiler ise, gizlilik içeren değil, kamu yararı taşıyan bilgiler. “Bilgi bu kadar saklanmaya çalışılırken, demek ki işler de çok yolunda değil” algısı uyanıyor insanın aklında ister istemez.
Yayıncılıkta objektiflik arayanlar, topluma karşı kendileri şeffaf olamıyorlar.
Anlık lazım olan bilgiler için hantal bürokrasiden çıkacak kararı beklemek zorunda kalırken, gündem gündem olmaktan çıkıyor tabir yerindeyse.
Bu bilgiler kamuoyuna sunulmayınca da, iletişim kopuklukları meydana geliyor. Ya da eksik yapılan haberler üzerinden homurdanmalar başlayabiliyor.
Bakınız geçtiğimiz günlerde yaşadığımızı paylaşmak isterim sizlerle. Haber Merkezindeki arkadaşlarıma, Mayıs ayındaki bu anormal hava sıcaklığı üzerine Muğla Meteoroloji Müdürlüğü’nü arayıp, bu sıcaklıkların akıbeti, ne kadar süreceği, mevsim normallerinin neresinde ve önümüzdeki günler için bir değişiklik olup olmayacağının bilgisini almalarını istedim.
Haber merkezindeki arkadaşlarımın aldığı cevap, meteorolojinin bilgi veremeyeceğiydi. Hatta arkadaşlara yol da gösterme zahmetinde de bulunmuşlar; “haftalık tahminleri internetten öğrenebilirsiniz” diye.
Sağ olun bunu bilmiyorduk, aydınlatmışsınız.
Yahu hava sıcaklığı bilgisinin saklanmasındaki amaç ne olabilir? Saklanması kime zarar getirebilir? Bilakis bilgilendirme açısından yarar sağlayabilir.
Ayrıca bilgi talep eden bir basın mensubuna verilen cevaptaki üslup da cabası.
Oysaki geçtiğimiz dönemlerde bilgiye en kolay ulaşılan kurumdu meteoroloji. Hatta basının paydaşı durumundaydı. Müdürlerini düzenli olarak televizyon programlarına bile çıkartırdık.
Bu arada yeri gelmişken merhum Muğla Meteoroloji İl Müdürü Muzaffer Bora dostumuzu da rahmetle anıyorum. Tam bir basın dostuydu. Mekanı cennet olsun.
Konuya dönmek gerekirse, galiba sessiz sedasız varlığı yokluğu belirsiz Meteoroloji Müdürlüğümüzün rahatını bozduk, iş çıkartmaya kalktık başlarına. Ne gerek var bilgi verip, dikkat çekmeye.
İlimizdeki hava sıcaklığının seyri hakkında bilgi veremeyecek olmak da ne demek? Varlık sebebiniz vatandaş değil mi? Vatandaştan bilgi saklanır mı?
Hastaneden alama, maliyeden alama, meteorolojiden alama, acil çağrı merkezinden alama, müzeden alama, oradan alama, buradan alama.
Ama bunların bültenlerini yayınla.
Zaten ajanslar noktasında da bir çifte standardın olduğunu biliyoruz. Bu haber akışları da eşit sağlanmıyor.
Nereden baksanız sorunlu bir yapıyla karşı karşıyayız.
Konunu özü şu; basında görev yapan meslektaşlarımız bilgiye ulaşamamaktan muzdarip. Sağlıklı bilgi akışı sağlanamadıkça, haberde eksik arayıp, ağız burun da kıvırmamak lazım.
Basın organları, duymak, görmek istediklerinizin veya reklamınızın yayınlanacağı mecralar değil, aksine kamu denetim göreviyle işlerin daha iyi yürümesini sağlayan bir mekanizmadır.
Bu da böyle biline.
Sonra sormak durumunda kalmayalım; “ne bilgisi verdin de, ne istiyorsun” diye.