Coronavirüs sürecinin insan hayatı üzerindeki etkilerinin dışında kendi karantinamızı oluşturduğumuz günlerdeki dikkatimizi çeken vatandaş odaklı sosyal içerikli faaliyet ve tespitlerimizi zaman zaman siz okuyucularımızla paylaşmaya çalıştık.

Bu süreçte en dikkat çekici olan, kartlara basılmış buram buram naftalin kokan fotoğrafların bulundukları raflardan indirildiği ya da içinde bulundukları kutulardan çıkarılıp paylaşıma sunulmalarıydı.

Bunlara gün be gün şahitlik ettik.

Çok şeyi düşünmeye fırsatımız olurken, eskilerimizi karıştırmadığımızı da anladık. İyi ki sosyal medya mecrası var ki, bu nostaljiler paylaşıma sunulup, yorumlara açılırken, maziye de bir seyahatte bulunma fırsatı bulunduk.

Geçmişe, özellikle nostaljiye çok önem verenlerdenim. Bu nedenle de ciddi bir fotoğraf arşivine sahibim diyebilirim. İlgimi çeken her kareyi, her anıyı veya her kişiyi fotoğraflamayı seviyorum. Sonra da ben diyeyim sandık, siz deyin bilgisayarlarımızın arşivinden çıkardığımda başka bir dünyaya gidip, geldiğimiz noktayı sorgulama, gözlemleme fırsatı buluyorum.

Hep derim arkadaş ortamlarında, “bol bol fotoğraf çektirin, çünkü 1 yıl önceyle 1 yıl sonra bile derin izler taşıyabiliyor insan görüntüsünde” diye.

Ve bugün eskiye olan özlem, değerler, dostluklar, kimlerin gelip, kimlerin geçtiği her şey ama her şey yüzümüzde hüznü ve tebessümü bir araya getirebiliyor.

Bazen fotoğraflar da gerekmiyor nostalji için. Vefalı olmak yeterli olabiliyor. Düşünsel vefa bunun adı ben de.

Giden gittiğiyle kalmamalı duygusu. Anılarda, düşüncelerde yaşatmak da gülümsememize sebep.

25 yıllık medya geçmişimde binlerce anıya sahibim. Hiçbir şey yapmadan öylece otururken, aklıma çoğu zaman gelirler hatırlayabildiklerim.

Yine öyle günlerden birinde vakitsiz aramızdan ayrıldıklarına ve genç yaşımızda aynı düşünceye sahip kim varsa yaşamımıza dokunduklarına inandığım ağabeylerim Gürsel Eren ve Talat Bektaş geldi aklıma.

Yine gülümsedim.

Rahmetli olmalarına rağmen yine gülümseyerek andım, anıyorum.

Tabi doğal olarak 1993 sonu 1994 yıllarına gittim. O tarihlerde Muğla’da iddialı radyo programlarımız vardı. O programları yapanlardanım. Gürsel ve Talat ağabeyim de öyle.

Gürsel ağabey şimdiki adıyla medyanın hep içindeydi.  Medya diyorum radyo, tv ve gazeteler hep bir aradaydı o dönemlerde. Hepimiz her alanda görev yapıyorduk.

Ama Gürsel ağabeyimi çocukluğumun Turgutreis Caddesindeki (Zeybek Sinemasının bulunduğu cadde) işyeri “Fred Burger” ile tanımıştım. Hamburgeri ilk, kovboy filmlerinin Teksas’ındaki uğrak noktalarındaki çarpma kapısının aynısının bulunduğu mekanda yemiş bir çocuktum. Ticaret ve medya birlikteliğiyle akıllarda yer etmiş bir dostumuzdu.

Tabi süreçler uzun, özet geçmeye özen gösteriyorum.

Gürsel Eren’i hiç somurturken hatırlamam. Bilakis hep güldüğü, güldürdüğü için bugün aramızda olmamasına rağmen gülümseyerek hatırlarım.

Talat Bektaş ağabeyime gelince. Yanarım yanarım, Muğla Belediyesi’nin kültür şenliklerinde bir kere bile davet alamadığından dert yanarak aramızdan ayrıldığına yanarım.

“Kültür-Sanat Şehri” efsanesini dillerine dolayanlardan değer göremeden göçtü gitti bu dünyadan. Muğla Cumhuriyet Meydanı’nda halkın karşısında kendi bestelerini icra etmeyi hak edenlerdendi.

Bu değersizlik sadece Bektaş’a değildi. Hala daha da devam ediyor yöremizin değerlerine sahip çıkmayıp, onlara kayıtsız kalma alışkanlığımız.

Popüler kültüre olan düşkünlüğümüz devam ediyor.  

Oysaki beste fabrikasıydı Bektaş. Bir değerdi. Türk Rock literatüründe ciddi bir yere sahip Grup Örümcek’in kurucularından olup, solistiydi de. Haluk Levent, Murat Göğebakan gibi isimlerin kendisinden beste almak istediğini bilenlerdenim.

Hatta televizyonların sevilen dizisi ‘Hayat Devam Ediyor’a vermişti en çok sevilen şarkısı Canım seninle olmak istiyor” adlı şarkısını.

Ve bu şarkının sözlerinde; “Bir gün olur da, duyarsan bu şarkıyı ve bu benim şarkım dersen hatırla Fred Burger’i” diyordu.

Belki de bu bağdı beni bu yazıyı kaleme almama sebep.

Gürsel ağbinin mekanı Talat ağbimin hit şarkısının sözlerinin içindeydi. Aradaki bağı, sevgiyi, arkadaşlığı anlamak güç değildi.

Dönemlerinin güzelliği ve biriktirdikleri anıları anlamak da.

Dişlerimin arası ayrık olduğundan özellikle içinde 's' harfi barındıran sözcüklerim  radyo mikrofonunda patlardı. Bu nedenle sünger olurdu mikrofonun başlıklarında. Bu patlayan ‘s’ harfini bile mizaha çevirir, taklidimi yapardı Gürsel ağabeyim. Ben de onun reklam seslendirmelerindeki yabancı bir beyaz eşya markasının söyleyememesini taklit eder, rövanşı almaya çalışırdım.

Hatta ana haber bülteni kaydı yapılırken, ve Gürsel ağabeyim de spiker olunca, dönemin bakanı Sayın Sadettin Tantan’ın Fatih Belediye Başkanı seçildiğindeki “Tan tan tan tan” şeklindeki takılıp, bir türlü doğrusunu söyleyemeyip, gülme krizlerine girmemiz unutulmazdı.

Talat ağabeyin de bir medya geçmişi var.

Gençlik dönemlerimizin Despina Bar’ın işletmeciliğini yapıp, kendisi sahne alırken, hayatında yediği bir kazık sonucu yaptığı “Sensizliği Yaşamak” adlı şarkıyı, sırf sinirine dokunuyor diye kendi söylemeyip, güzel de söylediğim için mikrofonu bana uzatan Talat Bektaş ağabeyimin, medya bağlantısı da gece saatlerinde başlardı.

Onu tanıdığımda 33 yaşında bir delikanlı olup, “Canım seninle olmak istiyor” adlı şarkısına klip çekme telaşındaydı. “Ne kendini beğenmiş adam” dediğimi unutmadığım gibi o süreçte kendisini sevimsiz de bulmuştum. Söz konusu klibi de, Muğla Basınının okullu kameramanı, o dönemde Hamle TV’nin ana kumanda masasını yöneten, bugünkü Orman Bölge Müdürlüğü Basın Bürosu Sorumlusu, değerli dostum Yüksel Savaş çekiyordu.

Yüksel de o kibirli adamdan nasibini alıyordu.

O kibirli gördüğümüz adam Yüksel ve benim yaşamımızdaki en kadim dostumuz olmuştu birbirimizi tanımaya başladıkça. Ve ebediyete intikal edene  kadar da devam etti tüm sıcaklığıyla dostluğumuz. "Kendisinin medya bağı gece başlardı" demiştim Talat ağabeyimin. Benim sunduğum ve akşam 21.00’de başlayan radyo programım, gece saat 24.00’e kadar sürer ve yayını sabah 05.00’e kadar Talat Bektaş’a teslim ederdim. Radyo yayınlarımız böylelikle sabaha kadar canlı hale dönüşmüştü. Başarılı bir dönemdi.  

O dönemdeki yöneticimiz olan dönemin Gençlik ve Spor ile Kültür Turizm İl müdürlüklerinde bulunmuş değerli büyüğüm Erdem Uyanık'a selam ve sevgilerimi sunuyorum. İyi saatlerde olsun, hala görüşürüz.

Talat ağabeyden söz etmişken, o da Gürsel ağabeyimden nasibini alıyordu çoğu zaman. Gürsel ağabey, gün içinde radyoya geldiğinde ilk olarak Talat ağabeyin mikser ve mikrofon başındaki hallerini uygulamalı olarak taklit eder, günümüze neşe katardı.

Talat ağabeyin de bu taklide şahit olup, kendine has huysuz üslubuyla verdiği karşılıklar da daha dün gibi aklımda.

Radyolar bitti, teknolojiler değişti, televizyonlar kapandı, dönemler değişti ama onların düşüncelerimizdeki yeri değişmedi. Talat ağabeyim geçen yıla kadar hayatımızın hep her yerinde oldu. Onunla yan yana gelmek, anı biriktirmek, çalıp söylemek keyifti. Gürsel ağabeyi çok erken kaybettik, yani 40’lı yaşlarındaydı ama hep anılarımızdaydı. Talat ağabeyimi ise 2019’da yani geçen yıl Ekim ayında. İkisi de illet bir hastalığın pençesinden kurtulamayarak, veda ettiler bize.

İkisi de yaşamlarının verimli dönemlerindeydi. Güzel olan ise, ölenin ölmediğiyle kalmadığını yaşıyor, yaşatıyor olmamız. Yaşamlarımıza güzel anılarla dokundular. Öyle olmasa bugün ne konuşur, ne de yazabilirdik. Masadan eksilse de dostlar, masadaki yerlerini yaşatabilmek asıl olan. Ya da masadan eksilseler bile yaşayabiliyor olmayı hak edecek izler bırakabilmek.

İşte bu iki güzel insan, bizlerin ağabeyleri olarak derin ve unutulmaz izler ve anılar bıraktılar hayatlarımızda.

Bu yazıyı neden kaleme aldım bilmiyorum ama hep aklımda ve düşüncemde kalmasınlar istediğim için sizlerle paylaşma gereği duydum.

Kendilerini tanıyanların yüzlerinde bir nebze olsun tebessüm oluşturmaktı gayemiz. Corona şerrinden hayırlı bir şey çıkartmaya inanarak,  şu salgın sürecinde sandıktan sadece fotoğraf değil, anılar da çıksın istemekti.

Benim kafamdaki anı sandığımdan iki güzel insan çıktı. Arada sorunlardan arınıp, anılarla tebessüm etmek de güzelmiş.

Değerli ağabeylerimi rahmet ve özlemle anıyorum.

***

19 Mayıs, Türk Milleti'nin bağımsızlık ve özgürlük umutlarının inanca dönüştüğü, kurtuluş ataşenin yakıldığı ve aydınlık bir geleceğe olan inancın kuvvetlendiği günün adıdır. 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramınız kutlu olsun.