Türkiye'de siyasetin değişimi, özellikle AK Parti iktidarıyla birlikte önemli bir dönemeçten geçti. 2000'li yılların başında başlayan bu süreç, siyasi arenadaki dilin, söylemlerin ve yaklaşımların dönüşmesine neden oldu. Bu dönemde toplumsal kutuplaşmanın, kimlik siyaseti üzerinden daha belirgin hale geldiğini söyleyebiliriz.
-Eski siyasileri ve TRT’deki oturumları özledik.
Eskiden siyasi partilerin daha ortak paydalarda buluşabildiği, fikir ayrılıklarına rağmen nezaket çerçevesinde tartışmaların sürdüğü bir siyasi ortam vardı. TRT gibi devlet kanallarında gerçekleştirilen siyasi tartışma programları, her ne kadar farklı görüşlere sahip olsalar da siyasetçilerin saygı ve olgunluk içinde ülke meselelerini ele alabilmesine olanak sağlıyordu.
-Toplumdaki düşmanlaşmanın sorumluluğu siyasilerin yarattığı bu algıdan kaynaklanıyor
Ancak bugün, siyasetin dilinde ötekileştirme, kutuplaştırma ve sertlik öne çıkıyor. Bu dil, toplumdaki gerilimi artırarak birlik ve beraberlikten uzaklaşılmasına neden oluyor. Farklı siyasi görüşlere tahammülsüzlük, karşıt fikirlere yönelik "düşmanlaştırma" dilinin kullanılması, toplumsal çatışmaları derinleştiriyor.
-Aklın yolu birlik ve beraberlikten geçer
Sonuç olarak, kin ve nefret üzerine kurulu bu dil, uzun vadede bir ülkenin demokrasisine ve sosyal bütünlüğüne zarar verebilir.
Türkiye'nin bir çıkış yolu olarak, yeniden ortak değerler etrafında bir araya gelmesi; farklı görüşlere saygı duyarak demokratik zeminde uzlaşma arayışında olması gerekiyor. Cumhuriyetin ortak paydası ve modern, çağdaş Türkiye ideali, bu birlikteliğin temelini oluşturabilir. Çünkü başka bir Türkiye yok; bu ülkenin geleceği için hep birlikte hareket edilmesi elzemdir.
Tandoğan Uysal