Ortadoğu’daki güç dengeleri, devletlerin kriz anlarındaki refleksleriyle şekilleniyor. İsrail, 1967’deki Altı Gün Savaşı’ndan itibaren Golan Tepeleri gibi stratejik bölgeleri işgal ederek kendi güvenlik çemberini genişletmeyi başardı. Bugün, uluslararası tepkilere rağmen bu bölgede varlığını sürdürüyor ve kimseye boyun eğmiyor. Suriye’deki iç savaşın doğurduğu kaostan yararlanarak etkinliğini artıran İsrail, bölgedeki bir güç boşluğunu fırsata çevirdi. Türkiye ise benzer bir refleksi Suriye sınırındaki tehditler karşısında göstermekten imtina etti.
Türkiye’nin Stratejik Duruşu ve ABD’nin Etkisi
Türkiye’nin sınırlarını tehdit eden PKK ve PYD/YPG varlığı, sınır ötesi müdahaleleri kaçınılmaz hale getirirken, bu operasyonlar çoğunlukla sınırlı kaldı. İsrail’e gelince, Golan Tepeleri’ni işgal ederken herhangi bir uluslararası güç tarafından tehdit edilmedi. Bu, İsrail’in Ortadoğu’daki dokunulmaz statüsünü bir kez daha gözler önüne seriyor. Türkiye’nin ise özellikle ABD’nin yaptırım ve baskı tehditleri karşısında stratejik adımlardan geri adım attığı durumlar göz ardı edilemez.
Bu noktada ortaya çıkan soru şu: İsrail’in uluslararası hukuk tanımayan tavırlarına karşın Türkiye neden benzer bir cesaret gösteremiyor? Burada, bölgesel liderlik mücadelesinde Türkiye’nin kararlılığını artırması gerektiği açıkça görülüyor.
“Yılanın Başı Küçükken Ezilmeli”
Türk atasözünde dendiği gibi, tehlike henüz güçlenmeden bertaraf edilmelidir. Suriye sınırındaki terör unsurları, sadece sınır güvenliğimizi değil, gelecekte Türkiye’nin iç güvenliğini de tehdit eder durumda. İsrail’in bölgede kendi güvenliği için attığı adımlardan ders alarak, Türkiye de bu tehdidi kökünden çözmek için daha geniş çaplı ve kalıcı operasyonlara yönelmelidir.
1974 Kıbrıs Harekâtı: Türkiye’nin Cesaret Dersi
Türkiye’nin 1974 Kıbrıs Harekâtı, rahmetli Bülent Ecevit’in kararlı liderliğiyle gerçekleşmiş ve Türkiye’nin uluslararası arenada güçlü bir duruş sergileyebileceğini göstermiştir. Bugün benzer bir liderlik ve stratejik cesaret, özellikle Suriye politikamızda gereklidir. Masaya yumruğu vurma zamanı gelmiştir. Eğer gecikilirse, ortaya çıkacak pişmanlık, hem sınır güvenliğimiz hem de bölgesel gücümüz açısından telafi edilemez sonuçlar doğurabilir.
Türkiye Kararını Vermeli
Türkiye, kendi çıkarlarını korumak ve bölgedeki liderlik rolünü güçlendirmek adına daha etkin bir strateji izlemek zorundadır. ABD ve diğer güçlerin baskıları karşısında geri adım atmak yerine, bağımsız ve cesur bir dış politika benimsenmelidir. İsrail’in “kendi güvenliği” bahanesiyle yaptığı hamlelerden ders çıkararak, Türkiye de aynı kararlılığı göstermelidir. Unutulmamalıdır ki, tereddütler zayıflığı; kararlılık ise gücü temsil eder.
Tandoğan Uysal