Geçtiğimiz hafta içerisinde “Köşeleri tutanların yönettiği şehir” başlıklı yazımda, yüksek rakamlı kiraların altında ezilen STK’ların durumunu, boş binaya talip olsalar bile karşılarına kamu kurumları, belediyeler ya da siyasete bulaşmış yarı resmi hayır kuruluşlarının çıktığından söz etmiştik.

Hatta çürük raporu bulunduğu halde eski Kaymakamlık binasını Kızılay ve Yeşilay’ın zapt ettiğini, daha da vahimi “çürük” diye boşaltıp, ihtiyaca karşılık veremeyeceği tespit edildikten sonra yenisinin yapılmasına ihtiyaç duyulan eski Devlet Hastanesi’nin o çürük haliyle süslenip, püslenip bu defa da Menteşe Devlet Hastanesi olarak hizmet vermeye başladığını dile getirmiştik.

Süslenip püslenmesinin ardında elbette konunun siyasete malzeme edilmesi vardı.

Biz Muğlalıların deyimiyle göz boyandı.

Altında yatan bir başka sebep ise, dedik ya; “köşeleri tutanların yönettiği şehir” diye, eski hastane ve çevresindeki köşeleri tutanların kira gelirlerinin kaybetmemelerinin düşünülmesiydi, vatandaşın sağlık hizmeti almasından önce.

Bir o kadar da siyasi başarı gibi göstermekti de aynı zamanda.

Eee o zaman, sağlık bu kadar önemliydi ne diye çürük diye hastaneyi boşaltıp, yeni hastaneye taşındık ki biz?

Yani ana başlığa bağlamak gerekirse, o bölgede ticari sirkülasyonu tekrar sağlamaya yönelik girişim için gerekli olan ticari faaliyetler üzerinden yapılan mağdur edebiyatıydı. O da yapıldı mı yapıldı. Zaten en kolay söylem de buydu.

Şehrin o bölgesindeki ticari faaliyetlerin devam etmesi gerektiğini kendine iş edinip, hastanenin açılması konusunu isim verdikleri bir oluşumla öncülük edenler de olmuştu bu süreçte.

Tabi bunun altında siyasi beklentiler de olabilirdi. Yani altyapı oluşturmak. Bu strateji vücut buldu mu derseniz, o da bulmadı.

Neyse…

O bölgeye ticari faaliyet projesi gerçekleştirebilecek yetilere sahip olmayan yönetimlerimiz, çareyi çürük raporlu binanın yeniden hastane haline getirilmesine eh demekte buldular.

İşin tuhafı o bölgedeki ticari sirkülasyon için duyarlılıklarını ortaya koyanlar, arasta göz göre göre yok olurken, neden ses çıkarmayıp, oradaki esnafın sesi olmamışlardı?

Bunu merak ediyorum doğrusu?

Demek ki ses çıkaranların hedefinde, genel siyaset varmış. Arasta yerel kalmış oluyor bu durumda.

Bu durumdan bu tespit çıkıyor. Konu dipsiz bir kuyu aslında.

Akıl sır erer gibi işler olmuyor Muğla’da.

Birileri çıkıp, “çürük raporlu hastane açılsın da, etraftaki mal sahipleri kalkınmalarını sürdürsün” diye ortaya atılır, birileri bunu dikkate alıp, “bizim iktidarımız zamanında yapıldı” diye şovunu yapar, o birileriyle uyum içinde görev yapan yerelin iktidarı, hastaneyle ilgili süreci en iyi bilenlerden olduğu halde, “sağlık hizmetleri çürük işi götürmez” diyemez.

Muğla’nın yerel siyasetinde iktidar olanla muhalefet olan arasında hiçbir fark olmadığı gibi bilakis benzerlik gösteren ve aynı telden çalmak gibi bir bağ var anlaşıldığı gibi.

Daha önce de yorumladım; ortada bir orta oyunu oynanıyor. Alan memnun satan memnun. Hatta al gülüm ver gülüm şeklinde.

İktidarı da muhalefeti de yöneten bir üst akıl var ki, bu üst akıl, vatandaş odaklı değil, çıkar odaklı. Yani, deyim yerindeyse köşeyi tutanların haklarını savunan, onların çıkarlarını koruyan bir yapı.

Hadi yerel yönetim çürük hastane için “neler oluyor” demedi ve sonrasında o çürük raporlu hastane hasta kabulüne başladı ve başı doktor olan yerelin iktidarı, buna çıt ses etmedi.

Genelin iktidarı olan yerelin muhalefeti tarafından bakarak, bir de plağı ters çevirelim. Büyükşehir Belediyesi, işçisine yüzde 1 zam yapmayı reva görüp, yüzde 35’lik su zammını vatandaşına itelediğinde, sözde yerelde iktidar olmayı isteyen muhalefetteki siyasi oluşum da, bununla ilgili tek bir kelam etmedi.

Sanırım akılları il kongresinde.

Gerçi bu zam, Belediye Meclisi kararıyla çıktıysa ve oybirliğiyle alındıysa, kimi kime şikayet edeceğiz.

Ortada bir memnuniyet ilişkisi olduğu kesin.

Yoksa CHP, uygulamalarıyla Muğla’yı altın tepside vermek için bu kadar cüretkar davranırken, AK Parti’nin bunu ısrarla elinin tersiyle itmesinin başka da bir izahı olamaz diye düşünüyor insan.

CHP “vereyim” diyor, AK Parti “almayacağım” diyor kısacası.

***

Konu çürük raporlu hastaneden çıkmışken, Marmaris Belediye Başkanı Mehmet Oktay’a da değinmeden geçmek istemedim.

Deprem riski taşıyan Marmaris Belediyesi ana hizmet binasındaki tüm birimler taşınmış.

Başkan Mehmet Oktay’ı tebrik etmek isterim. Marmarisliler Başkan Oktay’dan memnundur, memnun değildir bilemem ama odağına insan hayatını koyan her uygulamayı önemsiyoruz.

Yani bir yöneticinin işgal ettiği makamda ne için oturduğunu bilmesi önemli. Yani unutulmamalı ve yönetici sadece göreve getirildiği işine yoğunlaşmalı, başka işlere değil.

Bu nedenledir ki, Başkan Oktay’ın depreme dayanıksız olan ana hizmet binasıyla ilgili aldığı yıkım kararının örnek teşkil etmesi gerekiyor.

Birileri depreme dayanıksız diye bina boşaltıyor, birileri çürük binada sağlık hizmeti vermeye çalışıyor.

Buna benzer önemli bir karara, döneminde Marmaris Belediye Başkanı Ali Acar da imza atmış, koca bir alışveriş merkezini kaçak olduğu gerekçesiyle yıkarak, yerine harika bir kent meydanı inşa etmişti.

Bu örneği verince aklıma başka bir yaşanmışlık da geldi.

Ailemle yaşadığım apartmanın yanına bitişik nizam olarak adlandırılmış ancak bittiğinde ucube şeklindeki bir görüntüye sebep olan bir binanın inşa edilmesine dönemin Muğla Belediyesi tarafından izin verilmişti.

Hala daha da duruyor merak eden olursa yerinde gösterebilirim.

Bu konuda haklı olarak oluşan mağduriyet karşısında Muğla Belediyesi’ne müracaatta bulunmuş ve karşılığında, “Bu şikayet müracaatı, binanın su basman seviyelerinde yapılmış olsaydı gereğini yapardık yani yıkabilirdik” gibi trajik bir cevap almıştık.

Yani uygunsuz bir yapılaşma ile o yapılaşmayı inşa eden müteahhit, Belediyemize ya da imar işlerine sözünü geçirebilecek güçteymiş belli ki, bugün o mağduriyet içeren görüntü şehrin en güzel mahallelerinden birinde hala sırıtıyor.

Bu örneği neden mi verdim?

Bu tür konuların yereli geneli, atanmışı seçilmişi olmaz.

Belediye başkanlarının ya da icra makamındaki yöneticilerin gerek personeline ve gerekse de hizmet etmekle yükümlü olduğu şehir ve vatandaş sağlığı ile konforuna yönelik aldığı yerinde kararlar, alkışlanacak kararlar olduğu gibi yerel yönetim anlayışının da karşılığı durumundaki kararlardır.

Milletvekilleri ile bürokrat “aferin” alsın diye, müteahhitlere, siyasi güçlere, birilerinin ticari faaliyet ve mallarına hizmet etsin diye karar alınmaz, bundan nemalananlara göz yumulmaz.

Köşeyi tutanlar için insanla oynanmaz.

Bu durum kamu vicdanını yaralar.

Şahsen beni yaralıyor.