Markanın çok tanımı vardır. Ancak bence markanız, siz yokken arkanızdan konuşulanları kapsar, onlardan beslenir, onlarla oluşur. Eşyanın üstüne yapıştırdığınız ya da tabelanıza taktığınız isimden ibaret değildir.
Bir eşyanın gıyabında anılan "yok ama etiketi yeter " ifadesi ile " yok o öyle yapmaz, bunu ona hiç konduramam" sözü aynı çatıda birleşir.
Kurumu emanet ettiğiniz temsilcilerin markası da en az kurumunuzun marka değeri kadar önemlidir.
Bugün öyle bir yere geldik ki, artık burada insanın markasına da bakıyoruz. Herkesin bir Mercedes , bir Beymen olmasına gerek yok. Bunlar ciddi reklam desteği ve PR çalışması olan önemli bütçelerin sonuçları. Fakat doğrusu ne zaman elimize alsak kırılıp, dağılan yapıda da hiçbir şeye yatırım yapmak istemiyoruz.
Her şeyin bir markası ve marka değeri olmalı günümüzde. Sektör temsilcilerinin zaman zaman bir araya geldiği bu marka değerini tartıştığı, değerin korunması ve sürdürülebilir olması için elini taşın altına koyduğu, zamana ve teknolojiye yenilmemek için aksiyon planları ve bütçelerin konuşulduğu istişare toplantıları yapılmalı.
Gazetecilik geldiği yer itibariyle dünden çok bağımsız. Reklam departmanı ile haber merkezleri birbirine yapışmış halde. Bu da maalesef haberin üstüne bile etiket yapıştırıyor. Üstünde etiket olan her şey gibi parayı veren düdüğü çalar fıkrasına çeviriyor hayatı.
Ulusal gazetelerin yarım sayfa haberi "kurum haberleri" diyerek satışa çıkmış durumda mesela. Ajanslar yıllardır kurumlara tek tek paketler sunmaya başlamış. "Reklam haber, kurum haberleri " diye bir gerçekleri var.
Peki ya yerel gazeteler?
Abonelik ücretleri konusunda bile kurum aboneliği ve şahıs aboneliğini ayıramaz ölçüdeler. Kağıt parası belimizi büktü derken dijitale geçmek konusunda yetersiz alt yapıları.
Bu konuda Bodrum örnek teşkil ediyor. Hem yapılan haberlerin ulusala yansıma hızı, hem de dijital medyaya uyum konusunda bence oldukça öndeler. Bütçelendirme konusunda da tabi. Bodrum'da gazete veya haber sitelerinde verilen fiyatların bir alt bazı var. Sunulan fiyatlar biri aya çıkarken diğeri damda kalmıyor.
Bir diğer çıkmaz sektöre 10 yılını veren ile 10 günlük muhabir ücreti aynı yerden tutunuyor hayata. Bu da meslek odası olmamasını getiriyor temcit pilavı gibi önümüze.
"Şartlar ağır "diyen cemiyetler bugün kendi sektör dinamiklerini bile bilmiyorlar. Ya da biliyorlarsa görmezden gelip aptala yatıyorlar. Kurumların gözüyle nasıl göründüklerinin dahi farkında değiller. Şartların ağır olmasının altındaki en büyük yükün kendi hantal ve bencil yapıları olduğunu ne zaman anlarlar bilmem!
Bugünü kutlamak için bireysel menfaatler öteye atılmalı, gazeteciliğin itibarı doğru mecralarda iyice bir tartışılmalı. Sadece gazete patronlarının sorunları değil, emektar çalışanlarına da sözün düştüğü, birinin konuşup bininin alkış tuttuğu değil, gerekirse herkese sözün düştüğü, kayda değer görüldüğü ve hızlı aksiyon alınan toplantılarda buluşmak dileğiyle..
İşte o zaman kutlayacak çok günümüz bir araya gelecek çok konumuz olur.
Bu arada ülkelerde kişiye düşen gelir sıralamasında 37. sırada yer alan Avrupa ülkesi Estonya 'da kağıt masraflarının yükselmesiyle gazete sayısının ikiye düştüğünü hatırlatmak isterim. Türkiye aynı sıralamada 74.sırada. Enflasyon rakamları ve TL'nin değer kaybı da hepimizin malumu. Bunca zorluğa rağmen Türkiye'de gazetelerin ayakta kalma yarışı alkışı da desteği de hak ediyor tebrik ederim.
Sektörde yaşanan bunca kayıtsızlığa rağmen basının bayrağını gönderde tutan tüm gazetecilerin günü kutlu olsun.