Bizim Muğla’da beklenmeyen bir gelişme olduğunda kullanırız başlıkta yer alan “Hede oldu gari” şeklindeki şiveli ağızı.
Aslında beklenen mi, beklenmeyen mi desem bilemedim.
Perşembe günü öğleden sonra saatlerinde Muğlaspor Kulübü’nün basına bilgi vermek amacıyla oluşturduğu WhatsApp grubundan, Muğlaspor Teknik Direktörü Tevfik Ata Tekin’in görevden ayrılmak istediği, bu isteğin de yönetim tarafından kabul edildiği bilgisi verildi.
Ağzımdan o an “Hoppalaaaaa” nidası çıkıverdi.
Sonra yıllar önce Orman Bölge Müdürlüğü Basın ve Halkla İlişkiler biriminde görevli, eski meslektaşımız Muzaffer Deniz’in bir Muğlaspor maçındaki “üzülelim mi, sevinelim mi” anonsu geldi aklıma.
Bunun sevinilecek bir tarafı elbette yok ama Deniz’in anonsta kullandığı bu cümleyi genelde üzüntü içeren gelişmelere yönelik söylediğimizden hatırlatmak durumunda kaldım.
O gün de, Muğlaspor için sıkıntılı bir gündü.
***
Peki, şimdi ne olacak?
İnanın bizde de söyleyecek söz kalmadı.
Açıkçası yönetimin yerinde olmak istemezdim.
Muğlaspor’un kötü gidişatına yönelik olarak, şahsımın da yönetiminde bulunduğu Muğlasporlu Futbolcular Taraftarlar Derneği (MUSFAD) Yönetim Kurulu adına Dernek Başkanı Abdurrahman Uçar’ın açıklamasının üzerinden daha neredeyse 24 saat geçti geçmedi.
Uçar, Vali Orhan Tavlı ve Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Gürün ile tüm yetkililerin katılacağı bir komite oluşturulması önerisinde bulunmuştu. Açıklamanın gazetelerde yer aldığı günde de Tevfik Ata Tekin’in istifa gelişmesi yaşandı.
Abdurrahman Uçar’ın içine mi doğdu nedir bilemedim açıklama zamanlama olarak yerini buldu desem yeridir.
Yani bu kadar olur.
Abdurrahman Hocamın, sporda kullanılan ve ‘zamanlama’ anlamına gelen taymingi hala yerinde maşallah.
Şu gelinen noktaya bir bakın.
Demek ki her şey hoca değişikliğine bağlı değilmiş. Yerinde yapılan müdahalelermiş. Egemen Urhan müdahale doğru bir müdahale değilmiş.
Bunu sokak gördü de, bir tek görmesi gereken Kapiz ve yönetimi göremedi.
Ayrıca, bazen istifa etmekle de iş bitmiyormuş. Bunu Tevfik Hoca için söylemiyorum. Erol Kapiz için söylüyorum.
Bu kötü gidişat, mevcut Başkan Hüseyin Nizamoğlu’na değil, bir kere daha tepkilerin odağındaki Erol Kapiz’e yazacaktır.
Çünkü Nizamoğlu’nun kredisi sanki biraz daha var gibi. Neticede ateşten gömlek giydi desek yeridir.
Durumu Tevfik Ata Tekin için ele almak gerekirse, onu da anlamak çok mümkün görünmüyor.
Elbette Tevfik Hoca da, gelirken bulunacağı ortam ve durumu iyi analiz etmiştir ama göreve geldiğinde de kendisine mis kokulu güllerle dolu bir bahçe sunulmamıştı.
Dolayısıyla ya böyle bir ortamda görevi kabul etmeyecek, ettiyse de biraz daha mücadele edecekti.
Ama artık birilerini yermek te, durumu değiştirmediği gibi sorunu da çözmeyecektir.
Zaten artık bizler yazıp çizmekten, sokaktaki sporseverler ise konuşmaktan bıktık usandık.
Bu kulüp hep mi konuşulur?
Ortada hep bir laf var, ortaya konulan hiçbir iş yok.
Sadece isimler değişiyor, yöntemler hep aynı.
***
İnsanın kendi kendine ettiğini kimse etmiyor.
Anlamakta zorlanıyorum. Madem Sayın Kapiz istifa etti, yönetimi kaldı, o zaman yönetimden bir Allah’ın kulu da çıkıp, “Hiç değilse ilk yarıyı mevcut Teknik Direktör Egemen Urhan ile devam edelim” diyemez miydi?
Ne oldu hoca değişti, başımız arşa mı değdi?
Yeni hoca geldi, o da geldiğine gelmişine pişman oldu.
Tamam, o günün şartlarında yönetim başkanın arkasından gitti gitmesine de, Kapiz’in bu ligi tamamlamasının zor olduğu bu kadar aşikarken, tepkiler karşısında zayıfladığı ortadayken, yönetim bu durumun farkında değil miydi?
Yönetim, Kapiz’in gitmesi durumunda görevi devam etme ihtimaline karşı en azından bazı kararları geciktiremez miydi?
Yönetim demek ki böyle bir ihtimali hiç düşünmemiş. Düşünülmeyen bu niyet sokaktaki vatandaş tarafından tahmin ediliyordu oysaki.
Bu düşüncelerden yola çıktığımda, yeni hoca getirme hamlesinin acele bir karar olduğunu söyleyebilirim.
Yemek bile yaparken gerekli olan tek bir malzeme bile olsa o yemeğin tadı yavan olur.
Eldeki malzeme ortadayken, çözümü hoca değiştirmekte bulan anlayışa sahip olan bir oluşumun, nasıl bir kulüp yöneticilik ve yönetim düşlediğini hep merak etmişimdir.
Açıkçası böyle bir oluşum içinde olmak istemezdim.
Bana göre farklılık ortaya koyan bir yönetim anlayışı değil.
Geçmişten bugüne hep aynı terane aksine.
Öyle ya da böyle, olan oldu. Kimse bu işlere soyunurken başarısız olmak için soyunmaz elbet. Bu içindir ki durumu, “vur abalıya” mantığına dönüştürmeyelim.
Geçmişten bugüne her gelen başkan ya da yönetimlerin başardıkları kadar başarısız oldukları dönemlerde var tarihimizde.
Takımı düşürdüğü iddia edilen kulüp başkanlarının o dönemlerini bile unutup, daha kötüsü gelince sineye çektiğimiz de unutulmasın.
Gelinen noktada düşünülecek tek şey; kişiler üzerinden eleştiri değil, bundan sonrası için ne yapılması gerektiği.
Bu işe soyunanları kendi kaderleriyle baş başa bırakmamak lazım.
İçinde bulunulan sıkıntılı dönem, kişiler üzerinden patinaj yapar şeklindeki söylemlerle değil, şehir idarecilerinin farkındalıklarını arttıracak söylem ve girişimlerle çözümlenmeli.
Aksi takdirde gelen hocanın gitmeyeceğinin garantisi de yok, değişen bir şey de olmayacak.
Durum iç açıcı değil. Tevfik Hoca gider, yerine Aliler, Veliler gelir ama Muğlaspor yine kurtulmuş olmaz.
Sanırım bizi, Abdurrahman Uçar’ın da öneride bulunduğu gibi, Muğla’yı yönetenlerin oluşturacağı kendisinin deyimiyle komisyon, benim deyimimle adeta bir kriz yönetimi kurtarır.
O gün ise, bu gündür.
Yok, kulüp yine bir avuç insanın elinde kaderine terk edilecekse, “Hede oldu gari” diye bugün söylediğimizi, bir kere de lig sonunda söylemek zorunda kalır, otururuz.