Dünkü yazımda, Muğla Büyükşehir Belediyesi’nin şoför esnafından usulsüz para toplandığı hükmüne varan Muğla Vergi Mahkemesi’nin bu kararı üzerine kaleme aldığım “Bu usulsüzlük kime yazar” başlığıyla kaleme aldığım yazıdan sonra savcılığa ifade vermeye çağrıldığımdan söz etmiştim.

Gerek meslek yaşantımdaki bilgi tecrübem, gerekse hukukçular nezdindeki araştırmam sonucu, kaleme aldığım yazıda hiçbir suç unsuru olmadığını da sizlere aktarmıştım.

Haklı olduğum zaten konunun takipsizlikle son bulmasıyla tescillendi.

Sonuçta mesleğimizi icra ediyoruz.

Kaleme aldığım yazıları kendi sosyal medya hesabımdan da paylaşırım.

Amaç, kamuoyunu bilgilendirmek hem de doğru bilgilendirmek.

Günümüz medya anlayışı dijital platformlarla yurttaş gazeteciliğine dönüşmüş durumda.

Bu nedenle her vatandaş konulara daha aktif bir şekilde katıldığı gibi, sorup, sorgulayıp, fikrini de ifade edebiliyor.

Dolayısıyla artık vatandaş da artık gelişmelere bizzat görüşleriyle katılıp, sorup sorgulama görevini biz gazetecilere bırakmıyor.

İyi de oluyor.

Malum her gazetecinin sorup, sormaya da cesareti yok.

Sorduğunda ya işinden edilir, ya da ben ve benim gibiler gibi Adliyelerde ifade verir.

Sormayanlar da, tabir yerindeyse ortada top gezdirip, kolay olanı seçer, gazeteciliğe veda eder ama gazeteciliğin içinde yer alıyormuş gibi yapmaya da devam ederler. 

Bir de palazlanıp, sormaya kalkanlar olduğunda ise, ileride belediyede çalışabilme ihtimalinin olduğu yönünde umutlandırılıp, otur oturduğun yerde deyimine maruz kalanları da duyar olduk son zamanlarda.

Neyse ne bu sözü edilenler bizlere uzak yöntemler.

***

Yurttaş gazeteciliği diyorduk.

Bunun en iyi örneğini sosyal medyamızda paylaştığımız yazıların altına yapılan yorumlardan görebiliyoruz.

Örneğin Büyükşehir Belediyesi’nin şikayetiyle savcılığa ifade vermeye gittiğim yönünde kaleme aldığım “Adı büyük merciimiz, küçük işlerle meşgul” başlığıyla kaleme aldığım yazının altına Ahmet Tan Karaosmanoğlu ile Efendi Can’ın yaptığı yorumları, okumayanlar için paylaşmış olayım.

Kaleme aldığım gelişme üzerine Ahmet Tan Karaosmanoğlu diyor ki:

“Belediye hukukçuları bunu biliyordur. Buradaki amaç yargılatmak değil, sadece sorgulama yeteneğine sahip gazetecileri yıldırma amaçlıdır. Keşke yargıya başvurmalarını ve rücu mekanizmalarını kendi içlerinde işletebilseler. Kaleminize sağlık.”

Bir diğer okuyucumuz Efendi Can ise konuyu şöyle yorumlamış:

“Bunlar maalesef hayatın içinde var.. KYOK kararı yeterince açık, sadece gazetecilerin değil, vatandaşın da kamuyu zarar ve yarar sağlayan konularda bilgilendirme hak, hürriyet ve görevi var. İfade hürriyeti Anayasal hak ve kanunlarla da güvence altındadır. ÖTESİ; kamuya mal olmuş insanlar çok ağır eleştirilere de tahammül etmelidir..!

Ben masum bir eleştiri olduğunu düşünerek yazdığım eski bir belediye başkanının adı geçtiği yazımdan dolayı 354 gün hapis cezası aldım. Makale içindeki bir satırda, ‘Bodrum’un anasını ….n’ diye bir metafor vardı. ….’larda ne demek istediğim konusunda niyet okuma ile karar verdiler..’

Paraya çevirdiler. Ödeme tebliğinden haberdar olamadığım için de hakkımda yakalama kararı çıktı. Yol kontrolünde arama kararı var dediler ve bir gün cezaevinde yatmak zorunda kaldım..!

Ertesi gün ödemeyi yaptık ve çıktım. Parayı bulamasaydım 354 gün yatacaktım. Karar şimdi Yargıtay’da..!

Ben şahsen sizinle ilgili şikayetin Osman Gürün gibi Aydın bir insanın bilgisi dahilinde yapıldığına inanmakta güçlük çekiyorum..! Özgürlüklerden dem vuran insanların düşmemesi gereken hukuki bir gaflet söz konusu.

Öte yandan gazeteci doğası, karakteri gereği basın etiğine uygun şekilde yazarak her zaman muhaliftir..! Bir gazetecinin Adliye ile göbek bağı vardır.. Hatta cezaevlerini her an uğrayabileceği bir destinasyon gibi düşünmelidir..! Her şerde bin hayır vardır..!

Kaleminize sağlık Süleyman Üstad..”

İşte yurttaş gazeteciliğine en iyi örnek ve iki bakış açısı.

İçinde bol görüş barındıran iki yorum.

***

Ayrıca bu konu, tatlı su balığı misali meslektaşlarının yanında olduğu görüntüsünü veren bazı meslek kuruluşu yöneticisi pozisyonundaki arkadaşların da ilgisini çekmedi.

Demek ki o arkadaşların görev tanımlaması, sadece bizim bağlı bulunduğumuz meslek kuruluşundan kopmuş birine ‘geçmiş olsun’ deyip, üye koparma girişimleri dışına çıkamıyor.

Miş, mış gibi yapıp, kendini pazarlama işi önemli bir maharet.

Neyse zaten konu açıldı diye söz ettim. Yoksa kimin neye hizmet ettiğini çok iyi bilenlerdenim.

***

Şimdi bu konuya bağlayacağım başka sosyal medya paylaşımını aktaracağım.

Paylaşımın sahibi AK Parti Bodrum İlçe Başkanı Osman Gökmen.

Aynen aktarıyorum:

“Muğla Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Bodrum’daki İtfaiye Müdürlüğü’nde mobbing tüm hızıyla devam ediyor. Muğla Büyükşehir Belediyesi, tecrübeli iş ve bilgi sahibi itfaiyecileri, alakasız görevlere veriyor ve ikametlerinden çok uzak yerlere adeta sürgüne gönderiyor. Tecrübeli itfaiyecilerin bazıları çöpçü, bazıları döküm sahası işçisi, bazıları çevre ilçede otogar personeli olarak görev yapıyor. Zorla bu görevlere atayan Muğla Büyükşehir Belediyesi, itiraz eden olursa tehditle bu kişilerin hakkını aramasına mani oluyor. Tecrübeli personeli alakasız görevlere veren ve sürgüne yollayan Muğla Büyükşehir Belediyesi, bu kişilerin yerlerine genel merkez ve İstanbul il başkanlığı talimatıyla Bodrum’u ve Muğla’yı hiç tanımayan, bilgisiz, yetersiz personel alıyor. Bu yörenin çocukları sürgün edilirken, ithal personel belediye kadrolarını doldurmaya devam ediyor. Hak, hukuk, adalet diyen, halkçı olduğunu söyleyen partinin belediye başkanlarının yönettiği Muğla ve Bodrum Belediyesinde hak, hukuk, adalet işte böyle uygulanıyor. Yazık.”

***

Ortaya atılan iddialar ciddi.

Hatta “Büyükşehir İtfaiyesi gündem sıralamasında zirvede” de diyebiliriz.

Bu iddiaların cevap bulması gerekirken, suç unsuru taşımayan yazımdan dolayı Adliyeye gidip ifade vermek durumunda kalmak açıkçası benim için komik olarak değerlendireceğim bir meslek anısı oldu.

Sayın Efendi Can’ın “Ben şahsen sizinle ilgili şikayetin Osman Gürün gibi Aydın bir insanın bilgisi dahilinde yapıldığına inanmakta güçlük çekiyorum..!” şeklindeki yorumundan yola çıkarak, bir cevabi yaklaşımla yazımı sonlandırayım.

Sayın Gürün’ün haberi olmadığı düşünerek şahsım hakkında şikayette bulunmuş olabileceklerini varsaydığınız Büyükşehir hukukçularından, itfaiye birimiyle ilgili ortaya atılan bu ciddi iddialar karşısında da bir açıklama bekleriz artık.

Yine varsayımla bağlarsak; nasılsa Gürün’e sormadan iş yapmayı kendilerine görev edinmiş olabilirler.