Muğla Vergi Mahkemesi’nin, Muğla Büyükşehir Belediyesince 2015 yılında başlatılan ‘Ulaşımda Dönüşüm’ projesi kapsamında il genelinde faaliyet gösteren S-BB-TM plakalı toplu taşıma araçlarından alınan plaka devir, güzergah, araç uygunluk ve çalışma izin belgelerinden ücret alınmasının kanuna aykırı olduğunu hükmettiği, alınan ücretlerin ise, yasal faizi ile birlikte iadesine karar vermesi gerek basında gerekse kamuoyunda geniş yer bulmuştu.
Nasıl bulmasın ki?
Büyükşehir Belediyesi, yargı kararıyla il genelinde 10 bin şoför esnafından topladığı paraları geri ödeme yapacaktı.
Bu konuyu Mart ayının başında ben de kaleme almıştım.
Bu tür haberlerin kamu yararı açısından önem arz ettiğinden, oluşmuş kamu zararının da kamuoyuyla paylaşılıp, bilinmesinin ehemmiyetinden söz etmiştim.
Yazımda sadece bu konudaki usulsüzlükten değil, başka alanlardaki usulsüzlüklere de değinmiştim.
Ve düşüncelerimi halka hizmet götürmek amacıyla işlerlik göstermesi beklenen makamlar açısından ele almış, vatandaşın cebindeki paraya göz dikerek, usulsüz ve fahiş oranlarda para toplamanın altında yatan sebeplerin, konunun muhataplarınca mutlaka kamuoyuyla paylaşılması gerektiği hususuna dikkat çekmiştim.
Kamu vicdanının yaralar nitelikteki böyle bir konuda Büyükşehir Belediyesi’nce bir açıklama yapılmasının elzem olduğunu da belirtip, Muğla Büyükşehir Belediyesi’nde bilinen bir yönetim modelinin var olduğunu, o modelin de, daire başkanlarının Başkan Osman Gürün’ün onayını almadan bir karar veremediği ya da inisiyatif alamadığı yönünde olduğunu belirtmiştim.
Bu kadar mevzuatçı bir belediye başkanı profilinin hakim olduğu bir belediyede, böyle bir usulsüzlüğün gözden kaçırılıyor olmasının, buna Belediye Meclisinin de iştirak etmesinin, açıkçası ne akla ne mantığa sığdığı yönünde eleştirel bir görüş belirtmiş, yazıyı da, “Hal böyle olunca da bu olay kime yazar, tabi ki Başkan Gürün’e yazar, bir o kadar da bu karara imza atan Belediye Meclisine…” diye de bağlamıştım.
Merak edenler Muğla Gazetesi web sayfasından 3 Mart tarihli yazımı yeniden okuyabilirler.
Buraya kadar anlaşılmayan bir şey yoktur umarım.
***
Yazımın yayınlandığı tarihin üzerinden geçen iki haftalık bir süre geçti geçmedi, bir Cuma sabahı Muğla Adliyesi’nden aranarak, ifade vermek üzere çağırıldım.
İçeriğini sorduğumda da, “Bu usulsüzlük kime yazar” başlıklı yazımdan dolayı ifademe başvurulacağı bilgisini aldım.
Bu durumda şikayetçi mecra, Muğla Büyükşehir Belediyesi idi.
O tarihte il dışında olduğumdan Pazartesi gelip, ifademi verebileceği bilgisini vererek, telefonu kapadım.
Sonuç itibariyle de Pazartesi günü gidip ifademi verdim.
Gerek meslek yaşantımdaki bilgi tecrübem, gerekse hukukçular nezdindeki araştırmam, kaleme aldığım yazıda hiçbir suç unsuru olmadığı yönündeydi.
Zira mesleğimizi icra ediyorduk sonuçta.
Yazıdan kesitlere yukarıda yazımın girişinde yer verdim.
Dünkü çocuk değiliz; neyin suç, neyin suç teşkil etmediğini bilecek kadar mesleki tecrübe ve donanımım vardı çok şükür.
Sonuçta abdestinden şüphesi olmayanın namazından da şüphesi olmaz.
Yok ki bugün kimseye biat etmeden yazılarımı kaleme alıyorum.
Oysaki istenen, “biat et, rahat et” modeliydi ama benim tarzım değildi. Bildiğim şey işimi yapıyor olduğumdu.
Benim meslek yaşantım; tek tarafa hizmet etmek ve sonunda ödüllendirilmek üzerine kurulu değildir.
Bunu şahsımı tanıyanlar yakinen bilir.
Olmuş olanı yazdığım gibi, kamu yararı ve kamu zararını göz önüne koyan ve halk taraflı yazılar kaleme alırım. Yani istenilen yerlere değil, halktan yana tarafımdır.
Hal böyle olunca da savcılığa ifadeye çağrıldığım yazımda bir suç unsuru bulunmadığını biliyordum.
Sonuç da zaten bu yönde gelişti.
Yazılarımı Anayasa’nın 26. Maddesini içeren, “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet Resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar” ifadesiyle kaleme alıyorum.
Savcılık ayrıca, “Düzeltme ve cevap hakkı, ancak kişilerin haysiyet ve şereflerine dokunulması veya kendileriyle ilgili gerçeğe aykırı yayınlar yapılması hallerinde tanınır ve kanunla düzenlenir” şeklinde düzenlenen Anayasanın 32. Maddesini de hatırlatarak, kovuşturmaya gerek olmadığından takipsizlik kararı verdi.
***
Görüldüğü üzere, yönetim kadrolarının yetersizliği çoğu zaman eleştiri konusu olan Büyükşehir Belediyesi’nin hukuk birimi de sorgulanır nitelikte.
En azından konuyu kişiselleştiren yöneticilerine bu ve buna benzer yazıların suç unsuru taşır nitelikte olmadığını ikna edebilen ve hatta Anayasanın ilgili maddelerini yöneticilerine öğreten bir hukuk danışmanlığı biriminin de kurumlar için ne denli önemli olduğu, bu yaşanan gelişmede gözler önüne sergilenmiş oldu.
Anlaşıldığı üzere şahsıma ya bir ‘gözdağı verelim’ istenmiş, ya da ya tutarsa şeklinde bir adım atılmış ama ikisi de tutmamış.
Basına özel günlerde, hamasi nutuklarla basın özgürlüğünden söz edenlerin kamuya yansımış ve ülkenin mahkemeleri tarafından karara bağlanmış bir konuyu gazetecilerin haber yapmasından rahatsız olmasını anlarım da, araştırmadan, bilmeden savcılığa ne diye şikayet yolunu seçerler bunu anlayamam.
Bu gibi durumlara sadece hukuk departmanı değil, basın departmanının da hakim olması gerekmez mi?
Tecrübe ve donanım işte tam da bu konularda devreye girmeli.
Ayrıca savcılığa şikayet edilen gazeteci sayısı iki. Yani ben ve bir meslektaşım daha var. Oysaki bu konuyu kaleme alanlar sadece biz ikimiz değildik.
Çifte standart her yerde.
O zaman insanın aklına, bizlere karşı takınılmış şahsi bir tutum mu var sorusu geliyor. Kimin olsa gelir?
Demek ki, şikayet etmediklerine arada bir söz geçirebiliyorlar ya da onları başlarına dert etmek istememiş olabilirler.
Görüldüğü gibi zor bir meslek icra ediyoruz. Sağlık olsun.
Ancak ne olursa olsun, herkesin işini yaptığı gerçeği ile hizmet makamlarının eleştiriye açık olup, işini yapan kişilere şahsi tavır sergilememesi gerektiği unutulmamalı.
Bu unutulduğu için de adı büyük mercimiz küçük işlerle uğraşıyor.
Bu küçük işler ölçütünde kulak çekelim istemişler ama bir şeyi unutmuşlar…
Neyi mi?
O kulağını çekmeye alıştıkları gazeteciler dışında da gazetecilerin var olduğunu.
Mesleğimizin içinde yargılanmak vardır ama bu ve buna benzer konularla ilgili, suç unsuru taşımayan bir yazıdan dolayı savcılığa çağırılıyor olmak ilk defa yaşadığım bir gelişmeydi.
Buna şaşırdım mı tabi ki hayır.
Ne de olsa bizim Büyükşehir Belediyesi.
Neylerse ilkleri eyler.
Paylaşmak istedim.