Bizim gazetecilik mesleğini icra etmek eskiden güzeldi.

Her alanda eskiye duyulan özlemi içeren günler ya da meslekler var.

Kısacası eskiye hep bir özlem var.

“Eskiye rağbet olsa bitpazarına nur yağardı” sözü de böylelikle çürümüş oldu.

Bitpazarına nur yağdı adeta.

Bütün bu özlemin altında, emeğin kutsaliyeti, insani ilişkilerin samimiyeti ve bu ilişkilere bağlı olarak duyulan sevgi ve saygı yatıyordu.

Gazetecilik mesleğinin eskiden güzel olduğu yorumuma şunun için değindim.

Günümüzde emek hırsızlığının önüne geçilemiyor mesela.

Hiçbir gazetecilik geçmişi olmayan ya da bu geçmişi yaratmak için bu işe emek harcamadan türeyenlerin olduğu bir dönem yaşıyoruz.

Gazetecilik işinde verilen emekten bir haber olanlar, hizmet ettikleri zümrelerce bir yerlere getirildikleri yetmiyormuş gibi, sahada emek verip, haber peşinde koşan insanların haberlerini araklamak suretiyle gazete sayfalarında yer almaya başladılar.

Gerek 26 yıllık bir basın mensubu gerekse de mesleğime hizmet eden bir meslek kuruluşunun başkanı olarak bu merdiven altı sözde basıncıların varlığı karşısında içim acıyor.

Tecrübelerimizden faydalanmalarını istediğimiz, seçtikleri gazetecilik mesleğinde eğitmeye çalıştığımız pırıl pırıl gençlerin emekleri çalındığı yetmiyormuş gibi hayallerinin de çalınıyor olması içimi acıtıyor.

Günümüzde ne bir yeterlilik anlayışı ne de bir liyakat anlayışı kalmış durumda.

Bu yetersizlikler ve liyakatsizlikler acıtıyor içimi.

Sadece bu kadar mı, tabi ki değil.

Mesleğimi icra edenlerin birilerine hizmet etmesi yakıyor içimi.

Bu birilerine hizmet edenlerin, birilerine hizmet etmeyen liyakatlilerle aynı saygıyı görüyor olması yaralıyor derinden.

Yaşın yanında kuru da yanıyor adeta.

Bir şekilde medyanın ucundan tutunduğu için bu meslekte emek veren insanları sömürerek ve bu mesleğin adını kullanarak bir yerlere gelenleri gördükçe yanıyor canım.

Basın işi dışında her işle meşgul olanların arkasından yürüyenleri gördükçe sıkılan canım da cabası mesela.

Hileli, hurdalı, fason uygulamalar ve naylon künyelerle nemalananlar, basını kapmaya çalıştığı paye için kullananlar, kaptıktan sonra tanımayıp, ama ortamlarda basının içinden gelmiş gibi görünen sözde basıncılar, daha neler neler…

İyi ki yazıyoruz da bu bildiklerimiz içimizde şişmiyor.

İyi ki yazıyoruz da duyarlı halkımız bu gerçekleri öğreniyor.

Tüyü bitmemişin ve kulun hakkını yiyenlere, aldıkları görevle kendisine ikbal sağlamaya yönelik iş takip edenlere ve sahada koşturarak ter akıtan meslektaşlarımın emeklerini çalanlara, bu devran döndüğünde bir kez daha söyleyeceklerimiz olduğunu hatırlatalım.

Her şeyin bir zamanı var. Kılıfını hazırladıkları minarenin yıkılmasıyla dönemlerinin de sonlanacak olduğunu biliyoruz.

Sadece sonlansa dua bile edecekler ama sadece sonlanmayacak, sonlanırken afişe olarak hafızalara da kazınacaklarını da hatırlatalım.

***

Gazetecilik demişken, genç meslektaşlarımızdan bir kardeşimiz kendi sosyal medya hesabından, şu yılan hikayesine dönen AK Parti il kongresinin 1 Şubat tarihinde yapılacağı bilgisinin yanında, bu kongreye genel merkez adayı olarak mevcut İl Başkanı Kadem Mete ile gidileceğini duyurdu.

Tabi meslektaşımın verdiği bilgi önemliydi. Sürüncemede kalmış ve belli kesimlerce de merak edilen bir konuydu çünkü.

Sürece ilişkin şüphelerimiz olduğu için bu bilgiyi teyit etmek isteyince bu defa da kongre tarihinin1 Şubat’ta yapılacağı bilgisinin kesin, Kadem Mete’nin genel merkez tarafından aday gösterildiği bilgisinin net olmadığını öğrendik.

Kimden mi? Tabi ki kendisinden. Haber merkezimizden bir arkadaşımız bizzat arayıp öğrendi.

Ancak şunu anlamış değilim. Bu haber duyuran kardeşimiz durduk yere netleşmeyen bir haberi de duyurmaz, duyurmamalı diye düşünüyorum.

Hiçbir haberci asparagas haber vermek istemez. En azından bu yönüyle tanıyor olduğuma inandığım meslektaşlarım vermez. Yoksa biz de sağlam asparagasçılar vardır var olmasına da ama onlar da şimdi gazeteci değiller zaten. Elde kalan asparagasçılar ise, beş parmağın üçünü geçmez.

Yani konuyu, bu düşünceden ele alırsak, bir il başkanı da söylediği bir şeye “söylemedim”, söylemediğine “söyledim” demez, dememeli.

Eeee o zaman neydi bu ortaya atılan gelişmenin ana fikri?

Yani gazeteciler, alt tarafı bir partinin genel kurul tarihinin netleşmesi haberini aynı bilgiye sahip olarak verebilseler olmaz mıydı?

Bal gibi olurdu da işte malum Muğla AK Parti,  at ile arpayı dövüştürecek cinsten bilgi aktarımında bulunmayı tercih etmiş.

Peki, bu durumda haberi duyuran arkadaşımızı da töhmet altında bırakmaya gerek var mıydı? Madem tarihin yanında adaylık konusu geçmemiş ama bir gazeteci arkadaşımız kendisinin adaylığını duyurmuş, Sayın İl Başkanı basına açıklama yapmak şöyle dursun, neden kendi sosyal medya hesabından açıklayıcı bir paylaşımda bulunmuyor mesela?

Doğrusunu neden kendisi açıklama gereği duymuyor?

Adaylığı varsa vardır, yoksa yoktur, belli değilse de belli değildir bu kadar.

Hadi meslektaşım yazmış ve hala daha da haberinin arkasında duruyor, bu arkadaşımız bunu neden uydursun ya da buna gerek duysun?

Bir de kaynağından bilgi edinme alışkanlığı olmayıp, kulaktan duyma sokak dedikodularıyla yazı kaleme alanlara ne demeli?

Hemen oradan buradan, milletin sosyal medya hesabından okuyup, aynısını yazıp, doğru bilgiye ulaşınca “öyle değilmiş” deyip durumu düzeltmeye yönelik paylaşımda bulunanlardan söz ediyorum.

İşte ben o ya da o gibilere çok gülüyorum. Böyle habercilik olmaz. Bu haberi yapan arkadaşımızın haberinin hala daha arkasında durduğunu tekrarlıyorum. Malum bir de ateş olmayan yerden duman tütmez diye de bir şey var. 

Sonuç itibariyle bu kadar basit bir konu yine çetrefilli hale dönüştü.

Şaşırdık mı hayır?

En azından AK Parti İl kongresinin 1 Şubat’ta yapılacağını öğrendik. Kadem Mete aday mı değil mi bilmem ama bu ikircikli yaklaşım nedeniyle il başkan adayının kim olacağı bendeki gündemini yitirmiştir.