“Bir tuhaflıklar ülkesiyiz” desek abartı kaçmaz diye düşünüyorum tezatlıklar ve her yeni gündeki yaşanmışlık ve gelişmelere karşı.
Çarşamba gününe Kızılay Muğla Şube Başkanı Yusuf Kayacık’ın görevden alınması gelişmesiyle başladık.
Hoş zaten dillenmiş ve beklenen de bir gelişmeydi.
Bir şey dillenmeye başladı mı mutlaka meydana geliyor.
Kayacık’ın görevden alınması gelişmesi de o meydana gelmesinin beklendiği ve meydana geldiği gelişmelerden.
Bir kere artık şunu biliyoruz; doğruyu dile getirmenin bir bedeli oluyor.
Kaldı ki bu doğru söylemi, halkçı bir söylem olduğu için doğru diye adlandırıyoruz.
Geçim savaşı veren halktan yana ortaya atılan görüşlere saygımız var.
Çünkü tüyü bitmemiş yetimin hakkını önemsiyoruz. Mesleğimizi bu hakkı yiyenlerle mücadeleye yönelik, toplum yararına sürdürüyoruz.
Bunun içindir ki, gelişmeleri duygusal değil, kamu düzeni çerçevesinde değerlendiriyoruz.
Dolayısıyla hem gönül verdiğin siyasi oluşum için politika yapacaksın, hem de gönül verdiğin siyasi oluşumun hatasını halkçı bir yaklaşımla dile getireceksin bu hiç te kolay değil.
Bu davranış şeklinin günümüz biat anlayışında elbette yeri yok.
Ama bu yönde ortaya atılan ilkeli duruşu da görmezden gelmek haksızlık olur kanısındayız.
Bu düşüncelerden hareketle Kayacık’ın görevden alınması konusu üzerine olan fikrimiz, bugünkü yazımızın konusunu oluşturdu.
Atatürkçü ve demokrat kimliğiyle tanıdığımız Yusuf Kayacık’ın görevden alınması kararı, gerçekten de sosyal medya paylaşımında, Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanlığı ve Gençlik Spor Bakan Yardımcılığı görevlerinin yanına bir de Vakıfbank Yönetim Kurulu üyeliği görevi verilen Milli Sporcu Hamza Yerlikaya’yı ve bu görevleri kendine bahşedenleri eleştirdiği için miydi?
Bilmiyoruz, ya da biz öyle biliyoruz.
Ama edindiğimiz bilgiler de bu sözünü ettiğimiz süreci doğrular nitelikte.
Öyle olmasa, Haziran ayından bu yana dillendirilen süreçle ilgili başka şeyler yazılıp, çizilebilirdi.
Demek ki süreç, Kayacık’ın Yerlikaya üzerinden sistemi eleştirmesinden başka bir şey değil.
Dolayısıyla Kayacık’ın refleksi, her ne kadar siyasi bir isim olarak, bir stk’nın başında olmasından dolayı kulağa hoş gelmese de, bir o kadar da siyasi biat olgusundan uzak bir davranış olarak kamu vicdanında yer bulabiliyor.
Bunu yapamayan pek çok stk var.
Daha önceki yazılarımızı okuyanlar hatırlayacaktır.
Demiştik ki; “ya stk’cı olacaksın, ya siyasi.”
İkisini harmanlamaya kalkınca, birilerinin adamı olmanın yanında, başında bulunduğun stk’nın arka bahçeye dönüşmesine engel olamıyorsun.
Bunu bilir bunu söylerim. Yeşilay’a bakıyorsun siyasi, Kızılay’a bakıyorsun siyasi, Beyazay’a bakıyorsun siyasi.
Neyse ki Beyazay’ın bu dönemki başkanı, bu söz ettiğim yapıdan gelmiş olmasa da, kuruluşun temelinde yine siyasi esas ve kimlikler vardı.
Neyse devam edelim.
Ne diyorduk?
Peki, siyasi olmayan birinin, doğasında insanın olduğu, kuruluş amaçları tamamen insana dayalı olan ülkenin köklü ve bir o kadar da simgesi olmuş yardım kuruluşlarında başarılı olma şansları yok mu? Olamaz mı?
Mesela Kızılay Genel Merkezi siyasi olan stk başkanına destek verir, siyasi olmayan stk başkanına destek veremez mi?
Verir hem de bal gibi verir, vermeli. Kimin desteği kimden esirgenebilir ki?
O zaman ille de siyasilerden stk başkanı yaratılacaksa, o kuruluşun yardım kuruluşu olarak adlandırmaya ne gerek var.
Düpedüz alın o stk’yı, şu siyasi oluşumun yörüngesindeki kuruluş olarak adlandırıp, devam edin, ettirin.
Şimdi görelim bakalım, Kayacık’ın görevden alınmasıyla yerine gelecek isim ne kadar siyasi, ne kadar stk’cı.
Stk’ların gönül esaslı görev yaptığı bilincinden yola çıktığımızda, bugün bu görevden alınmaların, gönül verdiği siyasi anlayışın yanlış bir karara imza attığını dillendirdi diye değil de, yüz kızartıcı bir suç işlenmiş olmasıyla uygulanmasını beklerdik.
Kaldı ki 1,5 yıl görev yapan Kayacık’ın sadece tek merkezli değil, farklı görüşlere mensup yönetim kuruluyla yaptığı çalışmalar ortadayken.
Kızılay hizmet binasının yer tahsisi, kan merkezinin Muğla’ya alınması, kan alma biriminin açılması, üniversitede sevgi butiği, kadın ve gençlik kolları oluşturulması, üniversite Kızılay topluluğunun oluşturulması, benim ilk aklıma geliverenler.
Yani Muğla adına bir ivme kazanmıştı Kızılay.
Burada bir usul hatası da yapılıyor da sanki. Sosyal medya paylaşımından dolayı hadi Kayacık görevden alındı, yönetim ne diye, hangi gerekçeyle görevden alınır?
Böyle bir yöntem olabilir mi?
Başkan yoksa yönetim kurulu kendi içinden birini başkan olarak seçebilir. Kaldı ki Kızılay’ın tüzüğünde bu yöntemin geçerli olduğunu biliyoruz.
Yönetimi oluşturan insanların hepsi yüz kızartıcı bir suça mı karıştılar?
Kimse kusura bakmasın. Bu hamle de apaçık siyasi bir hamle gibi görünüyor baktığımız yerden.
Bu görevden almanın ardında siyasi hamlelerin yok olduğuna kimse kimseye inandırmaya çalışmasın.
Doğruya doğru, yanlışa yanlış demenin bir meslek etiği ve ilkesi olduğunu benimsemiş biri olarak, Kayacık’ın ve yönetiminin görevden alınma şeklinin şık olmadığını ifade edebiliriz.
Konuyu siyasi cezaya dönüştürenler, bu cezayı Kayacık’ın mensubu olduğu parti üzerinden değil de, görev aldığı stk üzerinden kesmeleri, Kızılay’ın da çoktan siyasi bir arka bahçe olduğunun açık kanıtıdır.
İsmiyle ve logosuyla tanışıklığımız daha ilkokul çağlarına dayanan ve o yıllarda ‘Kızılay Kolu’nda gönüllü olarak görev yapmak için parmak kaldırdığımız Kızılay ismi, keşke siyasetin odağındaki bir kuruluş olarak biliniyor olmasaydı.
Bekleyelim görelim, nasılsa niyet anlaşılır.
Umarım siyasi işgalden kurtulmuş sivil toplum kuruluşlarının, varlıklarını amaçları doğrultusunda sürdürdüğü günlere de kavuşuruz.