Padişahı yada kralı eğlendiren, içine hafif cambazlık kaçmış kişi. Padişahı eğlendiren kimselerdir. Bu eğlendirişte padişahı eleştirmek ya da onun yanlışlarını espiri bir dille söylemek gibi bir kaygısı ya da mesaj verme kaygısı yoktur! Gerçekleri gösterme kaygısı yoktur.Salt olarak eğlendirmektir artık takla atar sihirbazlık yapar belli olmaz sadece padişahın gülüp eğlenmesini sağlayan kimsedir. Şimdi durduk yere SOYTARI tanımı nereden çıktı diye merak etmeyin. Etrafta o kadar çok eşek arası kılıklı soytarı var ki tek icraatları ses çıkarmak ama bal yapmaya gelince yok. Yazmadan geçemezdim.
***
Gündelik yaşamdaki kullanımımıza bakarak denebilir ki ‘soytarı’ çok yanlış tanıdığımız bir karakter. Sorun, sanıldığının aksine aslında ‘soytarı’ gibi soytarıların olmaması olabilir.‘Soytarı’ sözcüğü, Arapça, sahte fallus takarak gülünç ve çoğunlukla müstehcen oyunlar oynayan kişiler için kullanılan ‘sa’tir’den geliyor. Arapça ‘satir’in kaynağı ise Eski Yunanca’da sahte penis ve keçi ayaklarla tasvir edilen mitolojik yaratık ‘satyros’.Batı dillerine vakıf Ahmet Vefik Paşa, Lehçe-i Osmani’de, soytarı kelimesini ‘’taklitçi, maskara’’ şeklinde tanımlamış. Maskara, Arapça’dan Batı dillerine geçmiş kelimelerden biri. Güldürmek, eğlendirmek için başka kılığa giren, yüzünü başka bir şeyle kaplayan örten gibi anlamları var. Evet doğru tahmin ettiniz; ‘maske’ ve ‘maskot’ ile de tabii ki ilgili…Oysa İngilizce’de ise ‘jester’ deniyor soytarıya. Anglo-Norman ‘gestour (ozan)’ kelimesinden türemiş. Fransızca da ‘minstrel’ de deniyor bu halk ozanlarına. Minstrel ise, eski Fransızca’da hizmet, görev gibi anlamları olan ‘menistere’ o da Latince ‘bir başka otoritenin emrinde görev yapan’ anlamındaki ‘ministerium’dan geliyor. Britanya devleti 1916’dan beri Başbakanın altındaki devlet departmanlarına ‘minister’ demeye başladı. Jester(soytarı) ile bakanın(minister) birleştiği yer de burası. Jester, Kralın dar kabinesinin bir üyesiydi. Sadece üyesi değil en imtiyazlı üyesiydi.Elbette ki kralı eğlendirmek, keyiflendirmek gibi bir görevi vardı. Ama bununla sınırlı değildi. Soytarı, Kral’ın gittiği her yere giderdi. Asla yanından ayrılmazdı. Hatta yatak odasına bile girebilirdi. Düzenle kaos arasındaki çok ince, kılıçtan keskince bir çizgide görev yapardı. Çünkü en önemli görevi, kimsenin yüzüne karşı gerçekleri konuşamayacağı kişiye (kral, derebey, hükümdar vs) doğruları söylemekti.
***
Hayatı boyunca bir yerlere gelememiş yada başka bir değişle bir baltaya sap olamayanların sapların ucuna kazma olma durumları bunlar aslında. Hiçbir başarı yakalayamamış ancak son dönemde hayatımızda fazlasıyla yer kaplayan sosyal medya üzerinden kendi hesapları yetmeyince sahte hesaplar üzerinden önüne gelene ahkam kesmeye devam ediyorlar. Sadece ahkam kesmekle kalsalar iyi birde çamur atıp en azından iz bırakabilir miyiz düşüncesi ile yollarına devam ediyorlar. Ne iş yaptıkları belli olmayan yürüttükleri ticari bir faaliyet olsa bile o faaliyetten kazandıkları ancak çay paralarına yetecek kadar. Ama ne hikmetse aynı işi yapanların sahip oldukları yaşam standartlarının çok üstünde bir yaşam sürüyorlar. İnsanın aklına ister istemez acaba? Soruları geliyor.
***
Her dönemde farklı finans kaynakları ile beslenen neredeyse her dönemin adamı haline gelen soytarılar yine algı yaratmak için klavye başına geçmişler. IQ seviyelerinin el verdiği kadarıyla algı yaratmaya çalışıyor onları finanse eden sahiplerine itaat ettiklerini göstermek için gece, gündüz, tatil demeden yazdıkça yazıyorlar. Birde yakalanınca oyun kurdukları iddia ederek zeytinyağı gibi üste çıkmaya çalışıyorlar. Eee arsız hırsız yakalanınca ev sahibini bastırmaya çalışırmış ya onun hesabı üst perdeden racon kesip sözüm ona kendini aklıyorlar.
***
Madem siyaset yapacaksınız o halde siyasetin ilk ve en önemli kuralını atlamayın! Dik durun duruşunuzu bozmayın da adam görelim. Yoksa her yerini kıvıran dansözler gibi sallanmayı bırakın. Bir Muğla gerçeğini asla unutmamak lazım Muğlalı susar izler ama vakti geldiğinde de sadece izlemekle kalmaz.