Ardı ardına meydana gelen yangınlar bir gerçeği gözler önüne serdi ki, o gerçek; bizim orman yangınlarına karşı hazırlıksız olduğumuzdu.
En azından eskiye nazaran.
Bölgemiz orman yangınlarına hassas bir bölge.
Her yıl yaz sezonunun gelmesiyle yangın sezonu da açılır doğal olarak.
Bugüne kadar pek çok yangın görüp yaşadık.
Mesleğimiz gereği içinde de bulunduk.
Orman Teşkilatımız o yangınların hepsinin üstesinden geldi.
Başarılı da oldu.
Bu başarıda şehitler de verdi.
Peki ya bugün ne oldu da bu haldeyiz?
Burada en etkin mücadelenin havadan yapılan müdahale olduğunu artık bilmeyenimiz kalmadı.
Hele halihazırda hala söndürülemeyen yangınlarda neden bu kadar yetersiz kaldık?
Kimse bu saatten sonra başarılı olduğumuzu söyleyemez sanırım.
Demek ki anladığımız bu tür bir felaket için gerekli hazırlığımız yokmuş.
Ancak bu yetersizliği sadece devlet ayağı üzerinden bakmamak da gerekir.
Bu mücadelede siyasi iktidarı da, muhalefeti de etkin olmalıdır.
Ortaya çıkan her sonuçtan iki kanat da sorumludur.
Bugün bu yetersizliğin üzerinden açıklama yapan yerel yönetimler ya da muhalefet mensupları neden daha önce bu yetersizliğin üzerine gitmemiştir?
Bu durumu kaç kere gündeme getirmişlerdir?
Belki de konuya bu yangında vakıf oldular da, biz bilmiyoruz.
Konuya vakıfsalar da, neden bu konunun üzerinde yoğunlaşıp, devlet mekanizmalarına bu ihtiyacın giderilmesine ilişkin baskı yapıp, çaba göstermemiştir?
Şimdi ise araba bozulunca yol gösteren çok olur misali, anca konuşuluyor.
***
Yangınlarda bir diğer gözümüze çarpan durum ise, yangın alanlarında hiçbir askeri birliğin bulunmayışıydı.
Her türlü doğal afette görmeye alışık olduğumuz askeri birliklerimiz, bu ilimiz tarihinde görülmemiş sıklıktaki yangınlarda ortada yok.
Çok ilginç, hatta şaşırtıcı.
Düşününce yorum getiremediğim bir tespit.
Oysaki döneminde hatırlarım, Yatağan Tınaz’a bir komando birliği kurulmuş ve bu birlik orman yangınlarıyla mücadele için Tınaz’da konuşlandırılmıştı.
O birlik ne oldu, nereye gitti, bilen yok.
Ya da işlevi sonlanacaktı, neden oluşturulmuştu?
Şimdi bakıyoruz, kardeş Azerbaycan’dan askeri birlikler geliyor, bizim askeri birliklerimizden tık yok.
Kaldı ki yöre halkı için o askerlerin yangın bölgesinde görünmesi bile bir moral kaynağı oluştururken.
Teknelerle o kadar insan tahliye edilirken, Sahil Güvenliği gören oldu mu mesela?
Gözümüze çarpan en önemli ayrıntı, orman yangını söndürme ekipleri ile halkın canhıraş mücadelesiydi.
Halk bu yangında kendisini sahipsiz hissetti, inisiyatifi aldı ve ormanını, taşını, toprağını, evini korumak için ciddi bir mücadele verdi ve vermekte.
Ekranlara yansımayan anlarda çok defa vatandaşın çaresizliğini izledik.
Hepsinin ortak sorunu yangının söndürülmesi için gerekli hava müdahalesinin yetersizliğiydi.
Bugüne kadar orman yangınlarıyla mücadelede önemli bir yeri bulunan ülkemizin, son yaşanan bu yangınlardaki yeterliliği adeta sorgulandı.
***
Şimdi bir kere daha anlaşılmıştır ki, göç yolda düzülmez.
Göçü yolda düzmeye kalkarsan, çaresiz düşersin.
Şimdi işin düşünmek bile istemediğim kısmındayız.
O kısım da, bugünlerde görülmesi muhtemel kısım.
O da Allah korusun zayiat verme kısmı.
Çaresizlik, uykusuzluk, yorgunluk, dikkat kayıpları vs.
Bütün bu unsurlar ele alındığında 5 gündür devam eden mücadele sinerjisi, umarım yerini acı olaylara bırakmaz.
Doğa kendini yeniler ama giden canlar geri gelmez.
Allah orman işçilerimizin ayağına taş değirmesin.
***
Bu felaket umarım devleti yöneten ve devlet yönetimine talip olan iktidarından muhalefetine her siyasi oluşuma, bir ders niteliği oluşturmuştur.
Bu sayede, iktidar yeterliliğini sorgular, muhalefet bu eksikleri ilgi odağında tutup, zamanında görüp, uyarır.
Yoksa iş işten geçtikten sonra bağırmışsın, çağırmışsın, eleştirmişsin hiçbir anlamı yok.
Mühim olan bu yangınlar yaşanmadan, önlemini almak için çabalamak.
***
Bir de halkımızın bilgi kirliliklerine itibar etmemeleri en büyük dileğimiz. Bu yangınlarla mücadele sırasında sinirleri yıpranmış olan halkımız bazı agresif tutumlar ortaya koyabiliyor haklı olarak.
Ancak bir de bazı provokatörler var halkı kışkırtmaya yönelik ayar çekemeye çalışan.
Bunu da sosyal medya kanalıyla yapıyorlar.
Bunun en güzel örneğini Marmaris Hisarönü Mahallesinde görevlerini yapmaya çalışan basın mensuplarının uğradığı saldırıda görmüş olduk.
TRT ve NTV televizyonlarının muhabir ve kameramanları, mahallede bulunan öfkeli bir grup tarafından darp edildi.
Halk; yangınlara karşı mücadelede yetersiz kalındığını iddia ettikleri durumun yarattığı sinir harbinin yanında, provokatörlerce de cımbızla çekilen bazı cümlelerinin ortaya servis edilmesiyle birlikte iyice gerilmiş durumda.
Bu nedenle de hissi davranabiliyorlar.
Bu tespiti, meslektaşlarımızın uğradığı saldırıda görebilmek mümkün.
Yoksa orada bulunan basın mensupları da, yangın gerçeğinin yarattığı acıyı hepimiz gibi yüreklerinde hissederken, aynı zamanda da işlerini yapmak zorunda oldukları için görevlendirilmiş kişiler.
Yani yaşanan olaydaki gibi bir saldırıyı hak etmiyorlar, sadece ekmeklerini kazandıkları işlerini ifa etmek için yangın bölgesindeler.
Bu konuda halkımızı sağduyulu olmaya davet ediyorum.
Galeyana gelmemeliler.
Bu zorlu süreci birlik, beraberlikle ve dayanışma içerisinde yürüterek, mücadele etmemiz gerekiyor.
***
Kıssadan hisse “Orman yangınlarında sınıfta kaldık” demek istemiyorum.
Bu konudaki görüntü ve yorumlar zaten ortada.