İlimizde 29 Temmuz günü Marmaris ilçemizden başlayarak bugüne kadar ardı ardına meydana gelen orman yangınları, halkın kutsal mücadelesiyle beraber bir o kadar da polemikleriyle hatırlanacak.

Bu polemikler konusunu farklı örneklemelerle ele almak isterim.

2014 yılında Büyükşehir Belediyesine dönüştürülmesi kararına hazırlıksız yakalanan Muğla ili, büyükşehir statüsüyle ikinci dönemini yaşayıp, kıdem almaya başlamış gibi görünse de, bu kıdem içinde uzlaşıcı bir yönetim modelinin aksine, konulara siyasi bir refleks gösteren ya da gören bir kurum da oldu aynı zamanda.

Keşke siyaset ülkemizde ve ilimizde bu kadar keskin ve ayrıştırıcı olmasaydı.

Birliği, beraberliği ve dayanışmayı gerektiren hallerde bile bu kadar bariz devreye girmeseydi ama girdi ve girmeye de devam ediyor, edecek de.

Siyasetin yaşam ve hizmet alanlarını bu kadar istila ettiği bir dönemde, devlet anlayışını bu bakıştan ayrı tutmak gerektiğini savunurum hep.

Her ne kadar devletin de siyasetin işgalinde altında olduğunu söylediğinizi duyar gibi olsam da, devlet ve siyasi iktidar kavramlarını çok karıştırmamak gerekir diye düşünürüm.

Ne diyorduk, belediyelerin siyasi reflekslerinden söz ediyorduk. En nihayetinde belediyeler de, siyasi bir kurum aynı zamanda.

Siyasi ama bir o kadar da, siyasetin odağındaki yerel seçimler sonucunda, rozetlerin çıkması gerektiğinin dile geldiği ama uygulanmayan da bir kurum olduğu şeklinde de tanımlanır çoğu zaman.

Bu nedenle de belediyelerin pek çok kararında siyaset etkilidir.

Bunu da zaten ülkemiz genelinde ve Muğla’da defaten görmekteyiz.

Mesela, nedenini hala anlamamış olsam da, yıllardır eski adı Muğla Merkez, şimdiki adıyla Menteşe kentinin üniversiteyle entegre olması gerektiği klişesi ve bu klişenin doğrultusunda tek bir adım bile ilerlenemediği gerçeğinden yola çıktığımızda, bu entegrasyonun hala sağlanamamış olmasının altında yatan gerçeğin bir ‘siyasi reaksiyon’ içeren ‘benmerkezci’ bir yönetim modeli olduğu düşünmeyen yoktur herhalde.

İşte bu düşünceden hareketle, siyaset orası burası fark etmeden hayatımızın her alanına sirayet ediyor.

Peki, olan kime oluyor?

Yaşadığımız şehre ve o şehrin kazanımlarından yararlanması beklenen halka tabi.

***

Bunları neden ifade etme gereği duydum aktarayım.

Özellikle var olma amaçları, göreve getirildikleri ya da seçildikleri şehre hizmet etmek olan kurumların bu amaç doğrultusunda uzlaşıdan, birleştiricilikten, ortak akıldan ve uyumdan uzak olduğunu gözlemlediğimizden…

Şehir-üniversite entegrasyonuna yönelik yaşanan doku uyuşmazlığı örneği bile bugün yaşadığımız yangın felaketlerindeki siyasi körüklemelerin yanında örnek bile sayılamaz.

İşte bütün bunlara, önlenemez durumdaki benmerkezci egolar sebebiyet verirken, hayatımızı işgal etmiş siyasetle harmanlandığında da durum, içinden çıkılmaz bir hal alıyor.

Kriz içinde krizler doğmaya başlıyor.

Krizin çözümü için bir araya gelmesi gereken kurumlar, yeni bir kriz ortamını kendileri yaratıyorlar.

Dedim ya son yangınlar, polemiklerle hatırlanacak diye.

Özellikle de siyasetçilerin yol açtığı ve ortada yaşanan krizi fırsata çevirmek isteyenlerin, daha da körüklediği kriz ortamı tarihin yapraklarındaki yerini alacak.

***

Siyasilerin körüklemelerinden söz etmişken, Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Gürün’ün son zamanlarda kendine geliştirdiği yoğurt yeme şeklinden de söz etmek isterim.

Gürün, Muğla kamuoyuna yayın yapan yerel gazeteler ya da yerel televizyon kanallarını kullanmayı seçmeyip, bağlı olduğu siyasi cenaha yakın olan yaygın televizyon kanallarına çıkarak, şikayetçi bir üslup yöntemine başvurmaya başladı.

Hem de kriz anlarında.

Hedefinde ise, devlet kurumları var.

O kriz anları dediğim nelerdi hatırlayalım; pandemi dönemi ve orman yangınlarıydı.

***

Sahada çok fazla görmeye alışık olmadığımız Başkan Gürün, özellikle son 2 yıldır yaşadığımız olağanüstü günlerde sahalarda daha fazla görünüyor.

Doğal olarak da, bilgi akışının içinde yer almak istiyor.

Gerçi gölgesini her oluşumun, her seçimin kısacası her şeyin içinde tutmak istediğini çok yakinen bildiğimiz Osman Gürün’ün bu yönetsel anlayışının aksine, devlet kurumlarıyla birlikte hareket etme gayreti ve çağrılmak isteği, 22 yıllık başkanlık döneminde eşine pek rastlanılır bir durum değildi açıkçası.

Ama dedim ya süreçler olağanüstüydü. Böyle bir ortamda sahadan uzak kalmasını beklemek doğru olmazdı.

Malum etkili bir kurumun başında bulunuyor.

Osman Gürün bu istekli tavrını sergilerken, etrafında sanırım iletişimsizlikten kaynaklı süregelen kopukluklar yaşanıyor olmalı ki, son zamanlarda kendini özellikle “ben çağrılmadım”, “bana bilgi verilmiyor” gibi şikayet eder bir üslup sergilemeye başladı.

Hatta yangın gibi büyük bir felaket ortamında bile, partisine yakın televizyon kanallarından birinden seslenerek, “Muğla’da büyük bir kaos var, koordinasyon merkezi çalışmıyor. Boşaltma kararları dahi zamanında alınmıyor. Ben koordinasyon kurulu toplantılarına katılmadım, çağrılmadım çünkü. İlk üç gün koordinasyon kurulmadı” şeklinde serzenişte bulundu.

Bu beyanatın yeri, zamanı, sırası bu türdeki kaotik anlar mıdır, tartışılır ama Gürün’ün hedefinde belli ki yine pandemi dönemindeki gibi ilin mülki idaresi vardı.

Gürün’ün pandemi döneminde de valiliği ve sağlık müdürlüğünü yine bir televizyon kanalında eleştirmiş, vaka sayılarıyla ilgili oranların kendisine verilmediği yönünde serzenişte bulunduğuna hepimiz şahitlik etmiştik.

Şehri yöneten iki kurum arasında soğuk rüzgarlar esiyor anlaşılan.

***

Başkan Gürün’ün bütün bu söylemlerine karşı Muğla Valisi Orhan Tavlı’nın yanıt vermesini beklemiyorum açıkçası. Malum devlet adabı bunu gerektirir ki, bu adap konuyu kaşımaya geçit vermeyecektir.

Hele ki süreç bu kadar hassas iken.

Aynen de öyle oldu. Vali Tavlı günlerdir herhangi bir açıklama yapmadı.

Ancak haftanın ilk iş günü olan 9 Ağustos 2021 Pazartesi günü, Vali Tavlı tarafından yapılmasa da, Muğla Valiliği’nden kurumsal bir açıklama yapıldı.

Basına da servis edilen açıklama bilgilendirme içerikliydi. Konu tabi ki yöremizde yaşanan orman yangınları ve o yangınlarla mücadele sürecini içeriyordu.

Açıklama her ne kadar da Gürün’ün tenkitlerine cevap verme gayesi taşımıyor gibi görünse de, Gürün’ün içinden çekip almasını gerektiren bazı ifadeleri barındırıyordu.

O ifade şöyleydi:

“İlimiz Marmaris ilçesinde 29.07.2021 tarihinde saat 13.11’de başlayan orman yangınını Orman Bölge Müdürlüğü’nce tarafımıza bildirilmesine müteakip, ekiplerimiz olay mahalline intikal ettirilmiş olup, yangın ihbarı, başta Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı, Marmaris Kaymakamı ve ilgili tüm kuruluşlara bildirilmiştir. Muğla Valimiz olay yerine intikal etmiştir.”

Gürün’ün “İlk üç gün koordinasyon kurulmadı” şeklindeki bir başka iddiasına karşılık gelebilecek bir başka ifade ise şöyle:

“Yangının büyümesi ve başka alanlara sıçraması ihtimaline karşı Seviye 1 için olay bildirimi yapılmış ve aynı gün Muğla Valimizin talimatı ile ilgili Vali Yardımcısı Başkanlığında AFAD il binasında Afet ve Acil Durum Koordinasyon Merkezi kurularak, yangının başladığı gün çalışmalara başlanmıştır.”

***  

Bu iş, kavgada ilk yumruğu vurma işine dönmemiş mi, ne dersiniz?

Buna da siyaset deniliyor bizim ülkede.

Bu siyasette insan var mı, yok.

Kim doğru, kim yanlış, kim haklı, kim haksız işin burasında da değilim.

Hakkı, adaleti belirleyecek ben hiç değilim.

O hak da, adalet de, niyet de vicdanlarda gizli.

Bu siyaset işi çirkin işmiş arkadaş.

Siyasetin doğasında her ne kadar insan olduğundan söz edilse de, doğasında değil insan, insancıl bir tutum bile yokmuş.

Bunu yaklaşık 10 gündür yaşanan yangın felaketinde hep beraber gördük.