Bölgemizdeki yangınların polemikleriyle hatırlanacağı fikrini dünkü yazımda kaleme aldıktan sonra bu polemiklere neden olan konuları düşündüm.
İşin tuhaf tarafı her şeyi gözlemlemesini beklediğim zümreler, zaman zaman bu polemiğin ana malzemesi oluyor ya inanılır gibi değil.
Yani taraftar gibi olan kitlelerinden söz ediyorum.
Delinin biri kuyuya taş atıyor, 40 akıllı çıkarayım diye uğraşıyor ya o misal.
Geçenlerde sosyal medyada sosyalleşmeye çalışan ve her şeyi sosyal medyadan takip ederek gündem oluşturmaya çalışan birinin paylaşımında görmüştüm.
Benim yorumumla milletvekillerinin yangın ortasında verdiği görüntü üzerinden, yine birbirlerini ve taraftarlarını kırdırtacak cinsten bir paylaşımdı.
Yahu size ne, hangisi ne renk gömlek giyer, hangisi kürek ve tırmıkla yangında poz verir, hangisi yangına uzak bölgede basın açıklaması yapar ya da hangisi kaç gün sonra yangın yerine gelir.
Önemli olan bunların artık halk nezdinde yer bulup bulmadığı.
Nitekim karşılık bulmadı da.
Önce bunu konuşalım.
Zaten bu kısır gündemin bu yangında önemi kalmadığını görüp, anlamış olduk.
Önemli olanın ne olduğunu, halk dayanışmasıyla göstermedi mi, gösterdi.
Hem de o sosyal medyada kıyas ve yarışa tutturulan zatı muhteremlere ihtiyaç duymadan.
***
Bizim memleket şovu sever.
Şov siyasetini hepten sever ama dikkatimi çeken bir başka detay ise, halkın artık bu şovlara itibar etmediği.
En azından yangınlar bunu hissettirdi bizlere.
Artık her şeyi o kadar net gözlemliyor ki halkımız, şu dönemin siyasetçileri şapkadan tavşan çıkarsalar yararı yok.
Kimin yüreğini ortaya koyduğunu, kimin şov yaptığını, kimin samimi olduğunu, kimin görüntü verdiğini, kimin yangına körükle gittiğini, kimin özellikle beyaz giyip, yangın alanından kara çıkmaya çalıştığını, kimin fotoğraf çektirdiğini, kimin provoke ettiğini, kimin dostlar alışverişte görsün hesabında olduğunu…
Bu nedenle artık siyasi partilerin ve siyasilerin kendilerini güncellemeleri gerektiği günümüz siyaseti için ihtiyaç olmuştur.
***
Halk artık sadece sandığa gidip, vatandaşlık görevini yerine getirmiş olmak için milletvekillerine gelecek hazırlayan bir araç değil.
Özellikle son dönem siyasi konjektörü için bunu daha net ifade edebiliriz.
Elbette belirleyici halktır ama son çeyrek yüzyıla girerken, gerek yerelde, gerekse genelde belirleyiciliğini kaybedip, tarafgirlikle ve halkın önüne dayatır şekilde konulan keyfi adaylıklarla bu sistem yürütüldü.
Z kuşağını da yabana atmamak gerekli, bilinçli ve tepkili şekilde geliyorlar.
Artık yeni şeyler söylemek lazım azizim.
O görüntü siyaseti bitti ya da artık bitiyor.
Eskiden yangının ortasında sırıtarak fotoğraf verebilirdiniz belki ama bugün veremezsiniz çünkü verdiğinizde sonuçlarına katlanacak refleks artık gelişti.
O refleks bu yangında gün ışığı gibi ortaya çıktı.
Artık başka insan unsuru olmayan bir alanda, fotoğraf çektirdiği bariz belli olan yangın söndürüyormuş gibi miş mışlı görüntüler artık günümüzde işe yaramıyor.
Ya da yangın yerini arkaya alarak televizyon kanallarında yapılan çığırtkanlıklar da anlam ifade etmiyor.
Artık algı siyaseti, görsel şov siyaseti bitti.
İş lazım, üretim lazım, icraat lazım, samimiyet lazım, halkın içinden siyasiler lazım.
Peki ya ne tür siyasiler lazım değil?
İnsan içinde olmayan, parti kademelerinde görev yaptı yaptı diye ödüllendirilip sıralamaya sokulan, görseli hayatının birinci önceliği yapan, devletin ve konumunun imkanlarını kendisi, yakınındakileri ve yakınındakini soyu sopu, eşi, çocuğu, anası, danası, danışmanı için kullanan, iş takipçiliği yapan, belediye başkanının icazetinde ve himayesinde olan, soran, sorgulamayan, sadece maaş alan, el kaldırıp indiren siyasiler artık lazım değil.
Bugüne kadar piyangodan çıkan siyasiler için bundan sonrası hiç de kolay olmayacak.
Bu milletvekilliği olsun, belediye başkanlığı olsun ya da il-ilçe başkanlığı ya da siyasetin diğer kademeleri olsun.
***
Bölgemizdeki yangın etrafı karaya bürüdü belki ama yarının siyaseti için temiz bir beyaz sayfayı aralamış olabilir.
En azından halkın tepkisi, bilinci ve dayanışması bu yöndeydi.
Belki bu sayede 3. dünya ülkesi yaklaşımlarından kurtulur, kameralara değil, halka dokunan bir siyaset düzeni tesis edilmiş olur ülkemizde.
Ne dersiniz?
Kim bilir?
Bizimkisi bir beklenti, bir umut.
Siz ne derseniz bilmem.
Ne demişler, umut fakirin ekmeği.