Türkiye’nin dört bir yanında vatandaşlar geçim sıkıntısı ile mücadele ederken, siyasi arenada halkın derdi yerine iktidar-muhalefet kavgaları gündemi meşgul ediyor. Sokaktaki insanın asıl derdi; temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek, borçlarını ödeyebilmek, evine ekmek götürebilmek iken siyasetçilerin öncelikli meselesi koltuklarını korumak ve siyasi polemiklerde üstünlük sağlamak olmuş durumda.

Emeklinin ve Asgari Ücretlinin Feryadı Duyulmuyor

Çarşıya pazara çıkan herkesin ortak sorusu: “Bu fiyatlarla nasıl geçineceğiz?” Yıllarca çalışıp üreten emekliler, insanca bir yaşam sürmek isterken sefaletle yüz yüze bırakılıyor. Asgari ücretle çalışan milyonlarca insan, maaşıyla ay sonunu getiremiyor; temel ihtiyaçlarını karşılayamıyor. Ancak bu tablo karşısında siyasi liderlerden somut bir çözüm göremeyen halk, adeta kendi kaderine terk edilmiş durumda.

Siyasetin Bitmeyen Gündemi: Anayasa Tartışmaları ve Polemikler

Ekonomik sıkıntıların her geçen gün derinleştiği bu dönemde siyasetçilerin halkın temel sorunlarına odaklanmak yerine, Anayasa değişikliği gibi kutuplaşmayı artıran tartışmalarla vakit harcadığı görülüyor. Halk, işsizliği ve yoksulluğu konuşurken, siyaset sahnesinde PKK liderinin özgürlüğü gibi meselelerin gündem yapılması, milletin beklentilerini tamamen boşa çıkarıyor. Mevcut tablo, iktidarın ve muhalefetin çözüm üreten siyaset anlayışından uzak olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor.

Ne Zaman “Yeter!” Denilecek?

Türkiye, geçmişte de birçok zorlu süreçten geçti; ancak hiçbir dönemde siyaset halktan bu kadar kopuk değildi. Millet artık, “Yeter!” demenin eşiğinde. Eğer siyasetçiler bu duyarsız tavırlarını sürdürürse, halkın bu umursamazlığa olan tepkisi sandıkta kaçınılmaz olacaktır. Çünkü insanlar hayatta kalma mücadelesi verirken, iktidar ve muhalefetin sürekli kısır tartışmalarla vakit kaybetmesine daha fazla sabır gösteremeyecek durumda.

Çözüm: Önce Halkın Sorunlarına Kulak Vermek

Türkiye’nin içinde bulunduğu durumdan çıkışın yolu, halkın gerçek sorunlarını öncelikli kılacak bir siyaset anlayışından geçiyor. Siyasi partiler, üretime ve halkın refahına odaklanmalı; kutuplaştırıcı söylemleri ve anlamsız tartışmaları bir kenara bırakmalıdır. Geçmişte kurtuluş mücadelesi vermiş bu milletin evlatları, zor günlerin üstesinden nasıl gelebileceğini çok iyi bilir. Yeter ki siyasetçiler, bu dayanışma ruhunu yeniden canlandıracak bir liderlik sergilesin.

Avrupa’da Kriz Karşısında Tek Ses Olunur, Türkiye’de Koltuk Kavgası Yapılır

Eğer Türkiye’nin yaşadığı bu hayati sorunlar Avrupa’da yaşansaydı, iktidarıyla muhalefetiyle herkes bir olup ulusal bir dayanışma içerisine girer ve kriz çözülünceye kadar tek ses olunurdu. Bunu, yaşadığım İsveç’te 2000’li yıllarda bizzat gözlemlemiş biriyim. O dönemde ekonomik kriz yaşandığında siyasi ayrılıklar bir kenara bırakılarak toplumsal birlik sağlanmış ve sorunlar kısa sürede aşılmıştı. İşte Türkiye ile gelişmiş Batı ülkeleri arasındaki temel fark burada ortaya çıkıyor: Kriz anında ortak bir milli dayanışma ruhunun sergilenip sergilenememesi.

Oysa biz, Kurtuluş Savaşı vermiş bir milletin evlatlarıyız. Geçmişte büyük zorlukların üstesinden birlik ve dayanışma ile gelmiş bir toplumuz. Ancak bugün maalesef bu hasletlerimizden uzaklaşmış durumdayız. Siyasetin çözüm odaklı değil, kavga odaklı bir alana dönüşmesi bizi bu noktaya getirdi. Artık millet, bu kısır döngüden kurtulmak istiyor. Sandık günü geldiğinde halkın vereceği mesaj, belki de siyasetçiler için büyük bir ders niteliğinde olacak.

Sonuç olarak, siyasetin asli görevi polemik üretmek değil, halkın sorunlarına çare bulmaktır. Türkiye, içindeki bu potansiyeli ve dayanışma ruhunu yeniden hatırlayarak ancak o zaman bu zorlu süreci geride bırakabilir. Eğer siyasetçiler bunu başaramazsa, millet masaya vuracak ve bu uyanışı sandıkta gösterecektir.

Tandoğan Uysal