Medya, toplumun haber alma özgürlüğünü sağlayan en önemli unsurlardan biri olmasına rağmen, Türkiye’de uzun yıllardır taraflı yayıncılık tartışmalarının merkezinde yer alıyor. İktidara yakın olan ve muhalefete yakın olarak bilinen medya kuruluşlarının net bir şekilde ayrışması, toplumu iki ayrı gerçeklik dünyasına hapsediyor. Görsel ve yazılı medyada, haber sunucularından köşe yazarlarına kadar pek çok kişi, tarafsızlığı bir kenara bırakarak adeta siyasi kimlikleriyle sahne alıyor. Böyle bir ortamda medya, bilgilendirme işlevini yitirerek propaganda aracına dönüşüyor.
İki Ayrı Türkiye, İki Ayrı Gerçeklik
Türkiye’de medya kanalları arasında belirgin bir kutuplaşma var. Bir kanalda sürekli hükümet politikalarının savunulduğunu görürken, diğerinde sürekli eleştirilerle karşılaşıyoruz. İki taraf da kendi gerçekliğini dayatmaya çalışıyor. Bu durum, vatandaşların olayları yalnızca kendi bakış açılarına uygun bir çerçevede görmelerine ve karşı tarafı anlamamaya başlamalarına neden oluyor.
Bu tablo, gazetecilik mesleğinin tarafsızlık ilkesine büyük zarar veriyor. Bir yazar ya da gazeteci bir gün hükümeti eleştirip ertesi gün muhalefeti eleştirdiğinde, hemen bir tarafa yakın olmakla yaftalanıyor. İşte bu baskı ortamı, gazeteciliğin eleştirel yönünü felce uğratıyor ve özgürce yazı yazmanın önüne ciddi engeller koyuyor. Kendi adıma da bu durumla sık sık karşılaşıyorum. Oysa eleştiri, toplumların gelişmesi için olmazsa olmazdır. İktidar da muhalefet de eleştiriden ders çıkarmalıdır. Ancak bu eleştiriler, tarafların hoşuna gitmediği sürece “hainlik” ya da “tarafgirlik” olarak görülüyor.
Tarafsızlık ve Ekonomik Zorluklar
Bir başka önemli mesele ise yayıncılık sektörünün ekonomik zorlukları. Medya, ayakta kalabilmek için sermayeye ya da siyasi desteğe ihtiyaç duyuyor. Reklam gelirlerinin azalması, yüksek üretim maliyetleri ve bağımsız kaynak yaratmanın zorlukları, medya kuruluşlarını belirli sermaye gruplarına ve siyasi çevrelere bağımlı hale getiriyor. Bu bağımlılık, objektif olabilmenin önündeki en büyük engellerden biri.
Geldiğimiz noktada, tarafsız kalmaya çalışan medya organları hem maddi baskı hem de siyasi baskı altında eziliyor. Gazeteciler için tarafsız kalmak her geçen gün daha da zorlaşıyor. Ancak tüm bu olumsuzluklara rağmen, objektif gazeteciliği savunmak ve sürdürmek toplumsal barışın anahtarı olmaya devam ediyor.
Umut Tarafsız Gazetecilikte
Türkiye’de medya, bu derin taraflaşma krizinden kurtulup yeniden objektifliğe dönerse toplumun da kutuplaşmadan uzaklaşması mümkün olabilir. Medyanın görevi taraf tutmak değil, gerçeği yansıtmak olmalıdır. Bunun gerçekleşebilmesi için hem medya mensuplarının hem de izleyicilerin bilinçlenmesi şarttır.
Yarın, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nde, gazeteciliğin olmazsa olmaz kuralı olan tarafsızlığın ne kadar büyük bir tehdit altında olduğunu üzülerek görüyoruz. Gazetecilik, yalnızca haber vermek değil, halkın doğru bilgiye ulaşmasını sağlamak için verilen bir mücadeledir. Maddi zorlukların, siyasi baskıların ve toplumdaki kutuplaşmanın arttığı bu dönemde objektif kalmak her zamankinden daha zor olsa da gazeteciler, gerçeği savunmaktan asla vazgeçmemelidir.
Bu vesileyle, tüm zor koşullara rağmen doğruyu söylemekten ve yazmaktan vazgeçmeyen tüm gazetecilerin 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutluyorum. Gerçeğin peşinde koşan, tarafsız kalabilmek için bedel ödemeyi göze alan her gazeteci, toplumun geleceği için çok kıymetli bir mücadele vermektedir. Unutmayalım ki, özgür ve tarafsız medya olmadan sağlıklı bir demokrasi mümkün değildir.
Tandoğan Uysal