Dün kaleme aldığım yazımda Muğla Milletvekili Süleyman Girgin’in, Muğla yöresindeki plaj, iskele, koy ve sahilleri MUÇEV’in işletiyor olmasından duyduğu rahatsızlığı Meclis gündemine taşıdığından söz etmiştik.
Ancak şunu rahatlıkla ifade edebilirim ki, okuyucuyu kimin nereyi işletiyor olduğundan çok, söz konusu alandan yararlanıp yararlanamadığıyla, yararlanıyorsa da neyle karşılaştığıyla daha çok ilgileniyor.
Burada mevzu hele ki bir de cennet Akbük koyu ise.
Uzun yıllardır rantın odağı olmuş ve bu odağın doğurduğu mafyavari oluşumları doğurmuş Akbük ile ilgili devletin tasarrufa gitmiş olması ilk başlarda her ne kadar da memnuniyet yaratmış gibi gözükse de, düzensizliğin sürüyor olması, Akbükseverlerin yumuşak karnı durumunda.
Bunu dün kaleme aldığım yazıdan da anlamak mümkün.
Girgin de işte bu noktada iktidarın bu tasarrufuna muhalefet ederken, bu turizm alanlarından elde edilen gelirlerin yerel yönetimlerde olması gerektiğini savunup, bir yer de yerel yönetimlerin işletme işini daha iyi yapabileceğini savunmuştu.
Tabi bu iş, yukarıda verilecek bir mücadeleyle sonlanabilecek bir durum. Yukarıda derken üst yönetimlerce demek istiyorum.
Olur veya olmaz ama vatandaşı, söylediğim gibi Akbük’teki keşmekeşlik, o turizm alanında aldığı hizmet ve o bölgeden insanca nasıl yararlanabileceği ilgilendiriyor.
İşte bu noktada dünkü yazımda MUÇEV tarafından işletilmesine rağmen Akbük’te sorunların devam ettiğini ve bu sorunların neler olduğunu kaleme almıştım.
Rağbet de gören yazımda takipçimiz sevgili dostum Yusuf Kayacık, sosyal medya sayfamda paylaşmış olduğum yazımın altına bir yorumda bulunmuş.
Haklı bir tespitte bulunmuş hatta.
Yazıma yönelik şöyle bir ifadede bulunmuştu Kayacık, “Çok yerinde olmuş dostum, ancak bazı işletmeler tarafından denizin içine yapılan ahşap iskeleler konusuna girmemişsin ya da başka bir yazıda ele alacaksın bilemiyorum ama plaj, işletmelere teslim edilmiş ve parası olmayan yerli (Muğla’da yaşayan) vatandaşa yassak gardeşim…”
Elbette sözünü ettiği konu gözümden kaçmış değildi.
Söylediği gibi başka bir yazıda ele alacaktım ama yeri gelmişken değinmekte yarar gördüm.
Bu konu bütün yaşanan olumsuzlukların yanında daha da bir fecaat.
Hal böyle olunca ki hal böyle, Akbük için halka açık alan demenin mümkünü kalmamış oluyor.
Parası olmayanın ya da yöre insanının kendi memleketinde yabancı duruma düştüğü bir duruma dönüşmüş durumda da şeklinde yorumlanabilir.
Muğla Merkez’de deniz yok diye bilinirdi.
“Evet, kent merkezinde belki denizimiz yok ama merkeze bağlı mahallemiz Yerkesik sınırları içinde bir denizimiz var” derdim hep.
Orası da Akbük’tü ama tespit ve gözlemlerden de yola çıkıldığında burası da vatandaşın olmaktan çıkmış vaziyette.
Yani parası olanın yararlanabileceği bir alana dönüştürülmüş.
Plaja girerken para, girdiğinde işletmelerin hakimiyetindeki alanlarda para.
Tabi parası olmayana sadece hava.
Bir memlekette her şey mi işgal altında olur, anlaşılır gibi değil.
Ne diyelim, filler tepişir, çimler ezilir.