ARKEOLOG SUDE BAYRAKTAROĞLU

ARKEOLOG SUDE BAYRAKTAROĞLU

BEŞPARMAK DAĞLARI’ NIN GİZLİ HAZİNESİ: LATMOS ANTİK KENTİ

BEŞPARMAK DAĞLARI’ NIN GİZLİ HAZİNESİ: LATMOS ANTİK KENTİ

Beşparmak Dağları; antik adıyla Latmos… Adını, Beşparmak Dağları’nın antik adından alan Latmos ve çevresi, günümüzde Bafa Gölü’nün doğusunda, Aydın ve Muğla sınırları içerisinde, Batı Menteşe Dağları sisteminde yer alan 124 km2 büyüklüğündeki, doğal ve kültürel kaynak değerleri bakımından Türkiye’nin en önemli alanlarından biri olmuştur.

Günümüzde kıyıdan 30 km içeride yer alan Latmos Dağları, tarihöncesi dönemde Ege Denizi’nin kıyısında yer alan bir körfez şeklindeydi. Zamanla bu körfez Menderes nehrinin taşıdığı alüvyon dolgu ile dolarak Bafa Gölünü oluşturmuş ve bu süreç Roma devrinde başlayıp uzun süre devam etmiştir. Orta Çağ’ın ilerleyen dönemlerine kadar bile deniz ile göl arasında bir bağlantı bulunmaktaydı. Körfezin, zamanla Menderes Nehri’nin taşıdığı alüvyonlarla dolması sonucunda, günümüzdeki kıyı çizgisi oluşmuştur. Alüvyon dolgu Bafa Gölü’nün Ege Denizi ile bağlantısını kesmeden önce Helenistik bir kent olan Herakleia ve bölgede bulunan diğer yerleşimler deniz yolunu kullanarak taşımacılık yapmışlardır.

Latmos, prehistorik zamanlardan Osmanlı Devleti’ne uzanan geniş bir yerleşim tarihine sahiptir. Günümüze kadar ulaşan kalıntılardan, bu bölgede yerleşimin sürekliliğini koruduğu anlaşılmaktadır. Bunun en erken kanıtının, olasılıkla Neolitik döneme kadar gittiği düşünülen, Beşparmak Dağları’ nın zirvesinde, yuvarlak şekli nedeniyle Tekerlek Dağ olarak adlandırılan bölgedir. Bölgenin, yüksek konumu nedeniyle, hava ve yağmur tanrısı kültüne ev sahipliği yaptığı düşünülmektedir. Olasılıkla Neolitik döneme tarihlenen bu kült, geç antik zamana kadar varlığını korumuştur.

Latmos Dağı’nın güneyinde yer alan ve Strabon’un da belirttiğine göre, adını dağdan alan Latmos kenti, Helenistik Dönem öncesi, özgün bir Karia yerleşimi özelliği taşımaktadır. Latmos’ un kuruluş tarihi bilinmese de buluntuların yardımıyla, MÖ.6.yüzyılda kentin varlığından söz etmek mümkündür. Ancak kentin genel savunma yerleşmesi karakteri nedeniyle, bu kentin MÖ.2.binyıl sonu ile 1.binyıl başında, Ionların Karialıları kıyıdan iç bölgelere sürdükleri Ion kolonizasyonu sırasında kurulduğu düşünülmektedir. İşgalden kaçan Karialılar, Latmos’ un güneyine, kayalık araziye yerleşmişler, doğal yapıyı mimariye katarak, savunma amaçlı kullanmışlardır. Kent merkezinde, Latmos’a ait kamusal ve dinsel alanları saptamak mümkündür. Ancak bu alana, Bizans döneminde yeniden yerleşildiği için, yapılar zarar görmüştür. Kent, olasılıkla MÖ.4.yy.‟ın ilk yarısında, surlarla çevrilmiş, böylece kentin sınırları kesin olarak belirlenmiştir. Kentin savunma yapısı, 14 kule ve 3 kaleyle güçlendirilmiş şehir surlarından, ayrıca kentin içinde ve dışında savunma işlevi gören yapılardan oluşmaktadır.

Kentin yerleşim yapısı, arazinin kayalık özelliğinin, günlük yaşama katılışını gösteren konut mimarisi örnekleridir. Bu örneklerde, yerli kayadan büyük oranda yararlanılmış, tam tersi durumda duvarlar, erken dönemde küçük kırık taşlarla ya da megalitle, ilerleyen dönemlerde düzgün sıralı tek ya da iki cidarlı kesme bloklarla örülmüştür. Böylece, yerleşimin dışarıdan fark edilmesini güçleşmiş, bu durum da doğal bir savunma sağlamıştır.

1994 yılında Alman arkeolog Dr. Anneliese Peschlow tarafından keşfedilen, insanlığın gelişim tarihi açısından önemli bir yere sahip olan kaya resimlerinin 8000 yıl öncesine ait olduğu tahmin edilmektedir. Çoğunlukla hayvanların betimlendiği Buzul Çağı mağara resimlerinden farklı olarak Latmos kaya resimlerinde ana tema insandır. Bunun yanı sıra çeşitli bazı hayvan resimleri de bulunmuştur. Bulunan resimlerde av sahneleri, tarım, savaş ve günlük hayata dair betimlemelerin olmaması da oldukça dikkat çekmektedir. Bugüne dek 500’den fazla insan resmi tespit edilmiştir. Bu resimler bireyden çok toplu haldeki insan resimlerini bünyesinde barındırmaktadır. Her iki cinsinde betimlenmiş olduğu bu resimlerde kadınların sayısı erkeklerden oldukça fazladır. Tek figürlü resimler ise seyrektir. Toplu çizilen resimler her iki cinsiyeti de barındırmakta lakin bunun yanı sıra sadece erkeklerden veya sadece kadınlardan oluşan grup resimleri de mevcuttur. Sonuç olarak bu resimlerde, yerleşik hayata geçişe bağlı olarak toplumsal değişimi yansıtan aile betimlemeleri, şenlikler ve düğünler yer almaktadır.

Günümüzde bölgeye en büyük zararı, define avcıları vermektedir. Mermer blokların içindeki hayali buluntulara ulaşmak amacıyla, bloklar kırılmakta, parçalanmakta hatta dinamitle patlatılmaktadır. Tarih öncesi dönemlerden bugüne, yerleşimin kesintisiz olarak devam ettiği bu çevrede, halkın bilinçlendirilmesi, söz konusu alanların gelecekte de çalışılmasını mümkün kılacaktır.

Bu yazı toplam 1991 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
ARKEOLOG SUDE BAYRAKTAROĞLU Arşivi
SON YAZILAR