Türkiye’de hukuk ve siyasetin nasıl işlediğine dair çarpıcı bir örnek daha yaşanıyor. Bir yanda 128 milyar dolar gibi devasa bir kamu kaynağının akıbeti hâlâ açıklığa kavuşmazken, diğer yanda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, kanıtlanmamış yolsuzluk suçlamalarıyla hedef alınıyor. İmamoğlu’na yönelik bu hamle, Türkiye’de hukuk mekanizmasının kimler için nasıl çalıştığını gözler önüne seriyor.

128 Milyar Dolar Nerede? Muhalefetin Sessizliği ve İktidarın Rahatlığı

Bir dönem Türkiye gündemini sarsan “128 milyar dolar nerede?” sorusu, muhalefetin yetersiz tepkisi ve iktidarın örtbas çabalarıyla zaman içinde unutturuldu. Oysa ki, bu kadar büyük bir kamu kaynağının nasıl harcandığı, ekonomi politikalarına yön veren en kritik meselelerden biri olmalıydı. Ancak ne iktidar bu soruya tatmin edici bir yanıt verdi ne de muhalefet yeterince ısrarcı olabildi.

Bugün İmamoğlu’na yöneltilen suçlamalarla kıyaslandığında, 128 milyar dolarlık bu devasa ekonomik belirsizliğin neden yargının konusu bile olmadığı sorusu akıllara geliyor. Türkiye’de hukuk, muhalefet söz konusu olduğunda bir silah gibi kullanılırken, iktidarın hataları ve şaibeleri karşısında ise tamamen işlevsiz hale geliyor.

Mega Projelerin Maliyetleri ve İhale Süreçleri: Kamu Kaynakları Kimler İçin Korunuyor?

Türkiye’de köprüler, otoyollar, tüneller ve şehir hastaneleri gibi büyük kamu yatırımlarının maliyetleri uzun süredir tartışma konusu. Özellikle benzer projelerle kıyaslandığında, Türkiye’deki ihale süreçlerinin şeffaf olmadığı, maliyetlerin şişirildiği ve belirli şirketlere büyük ayrıcalıklar sağlandığı yönünde ciddi iddialar bulunuyor.

İstanbul Havalimanı, Çanakkale Köprüsü, Kuzey Marmara Otoyolu, şehir hastaneleri ve benzeri projelerin maliyetleri ile yurt dışındaki örnekler karşılaştırıldığında, kamu kaynaklarının nasıl kullanıldığı konusunda büyük soru işaretleri oluşuyor. Ancak bu projelerle ilgili spekülasyonlar yıllardır medyada konuşulsa da hiçbir somut hukuki süreç başlatılmadı. Oysa ki, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yönelik yolsuzluk suçlamaları, somut deliller olmaksızın hızla bir yargı sürecine dönüştü.

Bu çifte standart, Türkiye’de hukuk sisteminin nasıl işlediğini net bir şekilde ortaya koyuyor: Kamu kaynaklarının akıbetini sorgulamak yerine, muhalefetin güçlü isimleri hedef alınıyor.

İmamoğlu’na Silivri Yolu: Hukuk Siyasallaşırken Adalet Nerede?

Ekrem İmamoğlu, İstanbul’u AK Parti’den devraldığı günden bu yana siyasi baskıların hedefinde. Özellikle 2019 yerel seçimlerinde iktidarın İstanbul’u kaybetmesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da ifade ettiği gibi “topal ördek” durumuna düşmesine neden oldu. O zamandan beri İmamoğlu, her adımında engellenmeye ve itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor.

Bugün ise, belirsiz ve kanıtlanmamış suçlamalarla Silivri’ye gönderilme tehdidiyle karşı karşıya. Türkiye’de hukuk, artık muhalefete yönelik siyasi operasyonların bir aracı haline gelmiş durumda. Eğer gerçekten yolsuzluk söz konusuysa, bunun delillerle ortaya konması gerekir. Ancak delilsiz, muğlak iddialarla bir siyasetçiyi saf dışı bırakma girişimi, hukuk devletine zarar vermekten başka bir şey değildir.

Türkiye’de Adalet Kime İşliyor?

Bugün Ekrem İmamoğlu’na yönelik suçlamalar bir siyaset mühendisliği hamlesi olarak değerlendirilebilir. Ancak asıl mesele, Türkiye’de hukukun artık bir baskı mekanizmasına dönüşmüş olmasıdır. Bir yanda 128 milyar dolar gibi devasa bir ekonomik skandal sessizce rafa kaldırılırken, diğer yanda siyasi rakiplerini bertaraf etmek için hukuk devreye sokuluyor.

Bu sistem, sadece muhalefet için değil, Türkiye’nin demokratik geleceği açısından da büyük bir tehdittir. Adaletin kişilere göre değiştiği bir düzen, toplumun hukuk sistemine olan güvenini sarsar ve demokrasiyi içten içe çürütür.

Eğer gerçekten bir hukuk devleti isek, her türlü yolsuzluk iddiası bağımsız mahkemeler tarafından adil bir şekilde incelenmelidir. Ancak bugün gördüğümüz tablo, hukuk kimin için çalışıyor sorusunu her zamankinden daha güçlü bir şekilde sorduruyor.