Siyasi Rekabetin Gölgesinde Türkiye

Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının mirasına sahip çıkmak yerine, siyasi çekişmelerin ülkeyi nasıl kaosa sürüklediğini izliyoruz. Bugün gelinen noktada herkesin sorumluluğu var; yaşananlar sadece bir partinin veya kişinin değil, tüm siyaset arenasının ortak eseridir. Türkiye, siyasi rekabetin körüklediği gerginliklerle her geçen gün daha da bölünüyor.

Erken Seçim Çağrıları ve Gerginleşen Atmosfer

CHP’nin erken seçim çağrıları, Ekrem İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığı için sahaya çıkışı ve iktidara karşı sert muhalefet dili, siyasi atmosferi daha da gerdi. Türkiye’de muhalefet ve iktidar arasındaki çekişme, ülkeyi yönetilebilir bir yer olmaktan çıkardı. “Heybedeki Turp” söylemiyle zirveye çıkan siyasi polemikler, toplumdaki kutuplaşmayı artırdı.

Gözaltılar, Tutuklamalar ve Ekonomik Çöküş

Son aylarda Türkiye, adeta bir polisiye dizisine dönüştü. Parti liderlerinden gazetecilere, sanatçılardan akademisyenlere kadar birçok kişi hakkında eski dosyalar açılarak gözaltılar ve tutuklamalar gerçekleşti. Tüm bu gelişmelerin sonunda Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınması, Türk lirasının hızla değer kaybetmesine neden oldu. Merkez Bankası’nın sıkı para politikaları boşa giderken, halk daha da yoksullaştı.

Turizm ve Yabancı Sermaye Üzerindeki Etkiler

Bu siyasi çalkantılar, Türkiye’nin uluslararası imajına da zarar verdi. Turistler ve yabancı yatırımcılar, belirsizlik içindeki bir ülkeye gelmek istemiyor. Şimdiden birçok rezervasyon iptal edilirken, ekonomik dengeler daha da sarsılıyor. Türkiye, turizm gelirlerini kaybettikçe ekonomik kriz daha da derinleşiyor.

Türkiye Sakinleşebilir mi?

Eskiden Cumhurbaşkanlığı makamı, ülkenin en üst denge unsuru olarak gerginlikleri azaltabilirdi. Ancak mevcut sistemde bu denge mekanizması da ortadan kalkmış durumda. Türkiye’nin iç siyasette kendine düşman olduğu bir dönemde, eski istikrarlı günlere dönüşün nasıl sağlanacağı belirsizliğini koruyor.

Geleceğe Umutla Bakmak Mümkün mü?

Hukukun siyasallaştığı, adalet mekanizmasının güven kaybettiği bir ortamda, Türkiye’nin geleceğe umutla bakması giderek zorlaşıyor. 100 yıl önce emperyalist işgale karşı mücadele veren bu millet, bugün kendi içinde bir savaş haline sürüklenmiş durumda. Türkiye’nin yeniden birlik ve istikrara kavuşması için toplumsal uzlaşıya ve hukuk devleti ilkelerinin güçlendirilmesine her zamankinden daha fazla ihtiyaç var.