Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras, Bayır Kadın Yaşam Merkezi’nin açılışında hiç beklenmedik bir şekilde gündem oldu.

Ama bu, protokol konuşmaları ya da kurdele kesimiyle değil, bir afişle gerçekleşti. Belediyenin kendi çalışanları tarafından hazırlanan afişte kadınlar mutfakta yemek yaparken ve dikiş dikerken resmedilmişti. Bunu gören Aras, afişe ve hazırlayanlara sert tepki gösterdi.

Aras, “Eşitlik diyorsak kadını eve, yemek yapmaya kapatamazsınız. Demek ki burada bile kafamızdaki algıyı atamamışız,” diyerek tepki gösterdi ve konuyu uzatmadan kürsüden indi.

Başkan Ahmet Aras’ın bu durumu fark edip anında tepki vermesi elbette çok değerliydi. Ancak gözden kaçan bu durum vardı. Bayırdaki kadın yaşam merkezi adı altında açılışı yapılan yerin içinde de terzilik, aşçılık ve çocuk bakım ve oyun alanları vardı. Afişte buna uygun hazırlanmıştı. Sanırım Sayın Aras yaşam merkezinin içindeki konsepti, projeyi görmeden  ve bilgi sahibi olmadan geldi.

Yaşam merkezinin içinde uzay mühendisliği, pilotluk ya da kadınların çalışma hayatına, değerine farklı anlam katacağı bir alan yok ki! Afişte farklı olsun… Tabiri caizse malzeme neyse sunum ondan ibaretti…

İşte bu nedenle kadın yaşamını vurgulamak için yapılan bir etkinlikte, kadınları geleneksel rollere hapseden bir görselin tercih edilmesi çok da ironik değildi

Bence afiş de çok anlamlı olmuştu(!) Yaşam merkezinin içinde de hapsolmuş bir kadın vardı…

Bir yerde kadın haklarından, eşitlikten bahsediliyorsa, ilk olarak o söylemin uygulamada da karşılık bulması gerekmez miydi? Burada ise görünen o ki, farkında olmadan da olsa, köklü toplumsal kodlar kendini gösteriyor. Ve büyükşehir daha afiş hazırlanmadan bu merkeze kadınları hapsetmemiş mi?

Kadın yaşam merkezi açıyoruz. Sosyal demokrat ülke/belediyecilik içinde ama kadın yaşamı içinde mutfak, çamaşır ve çocuk var…

Öncelikle bunu tepki vermemiz gerekmiyor mu? Kadın yaşam alanlarını burada da kısıtlamıyor muyuz?

Yine farkında olmadan geleneksel kalıpları yansıtmışlar. İşte tam da bu yüzden hala kadın hakları ve kadının yerini tartışıyoruz. Kadın dayanışmasını desteklemek amacıyla yapılan bir çalışmada bile, zihinlerde yerleşmiş eski kodlar kendini gösterebiliyor.

Kadın hakları sadece söylemle değil, zihniyet değişimiyle ilerler. Bizler eşitlik kavramı üzerinde çok konuşurken bunu eyleme dökmek ve öncelikle zihnimizin tabularından kurtulmak, ilk olarak o söylemin uygulamada da karşılık bulması gerekmez mi?

Ne acıdır ki farkında olmadan da olsa, köklü toplumsal kodlar kendini gösteriyor.

Sonuç olarak, bir afiş , yönetim anlayışını ve bir toplumun kadın algısını gözler önüne serdi. Sorun  bir afişi eleştirmekten çok daha derin. Asıl soru şu: Eşitlik sadece kriz anlarında savunulacak bir şey mi, yoksa baştan itibaren içselleştirilecek mi?

 Eğer gerçekten bir zihniyet dönüşümü isteniyorsa, bu sadece tepkiyle değil, eğitimle, farkındalıkla ve sahada yapılan gerçek çalışmalarla mümkün olabilir.Bizim  bilinç altımızdaki kadın figürü bu değişime hazır mı? Toplum olarak toplumsal kodları kırmaya hazır mıyız?  İşte bu asıl mesele.