Olası bir erken seçim, Türkiye’nin yalnızca ekonomik sıkıntılar karşısında yeni bir çözüm arayışını değil, aynı zamanda ülkenin gelecekte hangi yönetim anlayışıyla yoluna devam edeceğini belirleyecek tarihi bir dönüm noktası olacaktır.
Bu seçim, seçmenlerin önüne iki temel soruyu koyuyor: Türkiye, Atatürk’ün kurucu ilkelerine dönerek modern, laik ve demokratik bir yapıyla mı ilerleyecek, yoksa AK Parti’nin bugüne kadar öne çıkardığı muhafazakâr ve kalkınmacı siyaset anlayışıyla mı yoluna devam edecek?
AK Parti’nin Misyonu: Kalkınma, Muhafazakârlık ve Değişen Siyasi Kimlik
Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti), 2001 yılında “demokratikleşme, ekonomik kalkınma ve adalet” vaatleriyle kuruldu. Özellikle ilk yıllarında farklı kesimlerden büyük destek alarak, Türkiye’yi ekonomik büyüme ve altyapı yatırımlarıyla tanıştırdı. Bunun yanında, muhafazakâr bir tabana yaslanarak dini hassasiyetleri ön plana çıkaran bir politika izledi.
AK Parti’nin misyonu zamanla değişim gösterdi. İlk yıllarında Avrupa Birliği üyeliği ve demokratikleşme hedefleri doğrultusunda attığı adımlar, ilerleyen yıllarda yerini daha merkeziyetçi ve muhafazakâr bir yönetime bıraktı. Atatürk ilke ve inkılaplarından uzaklaşan bu anlayış, laiklik başta olmak üzere Cumhuriyet’in kurucu değerlerini geride bırakmaya yönelik eleştiriler aldı. Özellikle eğitim sistemindeki dönüşümler, Diyanet’in artan rolü ve sosyal yaşamda dini referansların ön plana çıkarılması, AK Parti’nin Türkiye’nin kurucu değerlerinden uzaklaştığını düşünen geniş bir kesim tarafından tepkiyle karşılandı.
Atatürkçülük ve Yeniden Yükselen Talep
Atatürkçülük, Türkiye’nin laik, sosyal, hukuk devleti olarak dünya ile bütünleşmesi idealini simgeler. Son yıllarda, toplumun geniş kesimlerinde Atatürk’ün kurduğu sistemin değerine dair farkındalık artmış, özellikle genç kuşaklar arasında bu ilkelere sahip çıkma bilinci güçlenmiştir. Eğitimde bilimsel yaklaşımın önemini kaybetmesi, hukukun üstünlüğüne duyulan güvenin zedelenmesi ve toplumsal kutuplaşma gibi sorunlar, halkı yeniden Atatürk’ün modern Türkiye vizyonuna yönelmeye teşvik etmektedir.
Bu bağlamda CHP, İYİ Parti ve diğer muhalefet partileri, erken seçimde seçmene, Atatürk’ün ilkeleri doğrultusunda modern bir Türkiye hedefiyle yeni bir başlangıç vaat etmektedir. Muhalefetin sunduğu bu vizyon, AK Parti’nin 20 yıllık iktidar döneminde ortaya çıkan muhafazakâr yönetim anlayışının alternatifi olarak öne çıkıyor.
Seçmen İçin Kritik Soru: Atatürk Türkiye’si mi, AK Parti Türkiye’si mi?
Olası bir erken seçimde, seçmen iki farklı gelecek vizyonu arasında karar verecek:
Atatürk Türkiye’si: Laikliğin, hukukun üstünlüğünün, bilimsel eğitimin ve toplumsal eşitliğin esas alındığı; demokratik, sosyal bir hukuk devleti hedefiyle ilerleyen bir yönetim anlayışı.
AK Parti Türkiye’si: Dini değerleri ön planda tutan, muhafazakâr sosyal yapıyı destekleyen ve ekonomik kalkınmayı önceleyen bir anlayış.
Bu seçim, yalnızca ekonomik krizden çıkış yolu arayan bir ülkenin tercihi değil, aynı zamanda toplumsal yaşam biçiminin ve yönetim felsefesinin yeniden şekillenmesine karar verecek bir tercih olacaktır. Türkiye’nin önünde iki yol var: Ya Atatürk’ün temel ilkeleriyle yeniden çağdaş dünyada yerini sağlamlaştıracak, ya da AK Parti’nin muhafazakâr politikaları doğrultusunda mevcut çizgide ilerlemeye devam edecek.
Gelecek Seçim, Bir Yol Ayrımı
Erken seçim, Türkiye’nin ekonomik krizden çıkışı kadar, hangi temel değerlerle geleceğe ilerleyeceğini belirleyecek bir fırsat sunuyor. Seçmenlerin bu tercihi yaparken, yalnızca ekonomik vaatleri değil, aynı zamanda hangi Türkiye’de yaşamak istediklerini sorgulamaları gerekiyor. Atatürk’ün vizyonuna uygun bir Türkiye ile AK Parti’nin muhafazakâr politikaları doğrultusunda şekillenen bir Türkiye arasındaki bu tarihi seçim, Cumhuriyet’in ikinci yüzyılını belirleyecek en önemli dönüm noktalarından biri olacaktır.
Tandoğan Uysal