Türk televizyonlarında haber bültenlerini izlerken sadece içerikten değil, sunucuların kullandığı dilden de toplumsal kutuplaşmayı hissetmek mümkün. Spikerlerin zaman zaman haber sunarken kullandığı üslup, siyasi nefret ve kin söylemleriyle dolu olabiliyor. Bu durum, haberciliğin tarafsız olması gerektiği ilkesine aykırı bir tabloyu gözler önüne seriyor.

Peki, bu durum nasıl ortaya çıktı? Eski ve yeni Türkiye arasındaki medya anlayışında nasıl bir değişim yaşandı?

Eski Türkiye: Tarafsızlık İddiası Altında Kontrol

Eskiden Türkiye’de medya, genel olarak iktidarların kontrolünde olsa da tarafsızlık iddiasını sürdürürdü. Haber bültenleri, daha resmi bir dil kullanır, siyasi meseleleri yumuşak ifadelerle aktarırdı. Ancak bu tarafsızlık iddiası, çoğu zaman eleştirel haberlerin üstünün örtülmesi anlamına geliyordu. Medya, toplumda gerilim yaratmaktan kaçınarak iktidarın çizdiği sınırlar içinde kalıyordu.

Yeni Türkiye: Sert Dil, Keskin Ayrımlar

Yeni Türkiye’de medya dili daha farklı bir boyut kazandı. Bugün haber sunucuları, haberleri aktarırken çok daha sert bir dil kullanıyor. Sadece haberi vermekle kalmayıp, kendi görüşlerini ve duygularını da izleyiciye yansıtıyorlar. Özellikle siyasi haberlerde kullanılan dil, çoğu zaman kin ve nefret söylemini körüklüyor. Medyanın bu tutumu, toplumdaki kutuplaşmayı daha da derinleştiriyor.

Tarafsız haberciliğin yerini alan bu “taraflı sunum” anlayışı, spikerlerin ekran önünde açıkça siyasi taraflarını belli etmesine yol açıyor. Bu durum, toplumda zaten var olan gerginliği körüklüyor ve haberciliği bilgi vermek yerine propaganda yapmaya dönüştürüyor.

Haberciliğin Sorumluluğu: Dil, Barışın Anahtarıdır

Medya, toplumun aynasıdır ve kullandığı dil, toplumsal barışı doğrudan etkiler. Spikerlerin nefret dili yerine yapıcı bir dil kullanması, farklı görüşlere saygı göstermesi, toplumdaki gerginliği azaltacak önemli bir adımdır. Medya, insanların yalnızca bilgi aldığı değil, aynı zamanda yönlendirildiği bir mecra olduğu için burada kullanılan her kelimenin büyük bir etkisi vardır.

Eski Türkiye’de haberlerin üstünün örtülmesi yanlışsa, yeni Türkiye’de de nefret diliyle haber sunulması bir o kadar yanlıştır. Gerçek habercilik, tarafsız ve dengeli bir dil kullanarak toplumun farklı kesimlerini bir araya getirebilen bir anlayışı gerektirir.

Medyanın Barış Dili, Toplumun Geleceği

Haber bültenlerini izlerken spikerlerin siyasi kin ve nefret dolu söylemlerine şahit olmak, toplumda umut yerine kaygı yaratıyor. Eski Türkiye’de haberlerin kontrol altında tutulduğu, yeni Türkiye’de ise kutuplaşmayı körükleyen bir dilin hâkim olduğu bu medya anlayışı, her iki dönemin de kendi içinde sorunlar barındırdığını gösteriyor.

Ancak unutulmamalıdır ki, medya barışın anahtarı olabilir. Bu nedenle, “Eski ve yeni Türkiye’nin medyası” ayrımını bir kenara bırakarak, tüm medya organlarının ortak bir sorumlulukla hareket etmesi gerekiyor. Toplumun ihtiyaç duyduğu şey, bilgi kadar umut ve barış dilidir. Spikerlerin ve medya kuruluşlarının bunu unutmadan hareket etmesi, Türkiye’nin daha sağlıklı bir geleceğe yürümesinde önemli bir rol oynayacaktır.