Türkiye’de siyasetin dili giderek daha sert ve çatışmacı bir hale geliyor. Bu durum, toplumsal huzuru bozmanın yanı sıra siyaset kurumunun çözüm üretme kapasitesini de zayıflatıyor. Televizyonu açtığınızda, siyasi liderlerin kürsülerden yüksek sesle bağırarak halkı etkilemeye çalıştığına şahit oluyorsunuz. Ancak sorun çözmenin yolu, kavgacı ve suçlayıcı bir üsluptan değil, sakin, yapıcı ve uzlaşıya dayalı bir iletişim dilinden geçiyor.
Türkiye’nin Her Şeyden Önce Sakinliğe İhtiyacı Var
Türkiye’nin bugün en çok ihtiyaç duyduğu şey, sakin bir siyaset anlayışıdır. Ülkenin sorunlarını çözmek için kavga etmek, bağırmak veya karşı tarafı suçlamak yerine, çözüm odaklı adımlar atılması gerekiyor. Şimdiye kadar bağırarak bir şeylerin çözüldüğüne dair bir örnek yok. Aksine, bu tarz bir siyaset toplumu daha fazla gerdi, kutuplaştırdı ve sorunları içinden çıkılmaz hale getirdi.
Gelişmiş ülkelerde ise sorunlar bu şekilde çözülmüyor. Demokratik rejimlerde liderler, topluma güven veren, uzlaşıyı önceleyen ve sakin bir üslup benimseyen kişilerdir. Dünyanın hiçbir yerinde Türkiye’de olduğu gibi sürekli erken seçim tartışmaları ya da parti gruplarında kürsüden kavga eden bir siyaset dili görmezsiniz. Bu tür gerginlikler, yalnızca mevcut sorunları derinleştirir ve toplumsal kutuplaşmayı artırır.
Gelişmiş Ülkelerde Liderlik Anlayışı Farklıdır
Gelişmiş demokrasilerde siyasi tartışmalar sert olabilir; ancak bu tartışmalar hakaret, bağırış veya tehditlerle yürütülmez. Liderler, ülkenin çıkarlarını ön planda tutarak çözüm yolları arar. Türkiye’de ise ne yazık ki bu anlayışın tam tersi bir siyaset dili hakim. Siyasetçiler, kendi tabanlarını konsolide etmek adına sürekli gerilim yaratmayı tercih ediyor. Bunun sonucunda ülke gündemi, her hafta parti gruplarında kürsüden yapılan sert açıklamalarla belirleniyor. Bu durum, halkı da gereksiz bir stres ve gerginlik içinde bırakıyor.
Liderler Topluma Örnek Olmalıdır
Bir toplum, liderlerinden etkilenir ve onları örnek alır. Siyasetçilerin kullandığı dil, halkın genel tutumunu da şekillendirir. Eğer liderler sürekli bağırıyor, suçluyor ve tehdit ediyorsa, halkın da aynı dili benimsemesi doğaldır. Türkiye’de artan toplumsal şiddet, siyasetteki bu üslubun bir yansımasıdır. Liderler toplumun sakinliğini korumakla yükümlüdür. Siyasi rekabetin doğal olduğu bir ortamda bile uzlaşı dili benimsenmelidir.
Bağırarak Sorunlar Çözülmez
Türkiye’nin elbette ciddi sorunları var; ancak bu sorunlar bağırarak çözülemez. Ekonomi, eğitim, çevre ve dış politika gibi konularda çözüm bekleyen meseleler birikmiş durumda. Bu sorunların çözümü için farklı görüşlerin bir araya gelerek ortak akıl üretmesi şarttır. Ancak siyasetin sürekli gerginlik yaratması, bu tür yapıcı adımları imkansız hale getiriyor. Sorunları çözmek için sakin bir diyalog ortamına ihtiyaç var. Bağırmak ve suçlamak sadece kısa vadeli siyasi kazanç sağlar; ancak uzun vadede toplumsal barışı zedeler.
Erken Seçim Gerginlikleri Ülkeyi Yıpratıyor
Gelişmiş ülkelerde seçimler, belirli takvimlere uygun olarak yapılır ve halk, sürekli bir erken seçim havasında yaşamaz. Türkiye’de ise erken seçim tartışmaları, siyasetin doğal bir parçası haline geldi. Her iki yılda bir erken seçim söylentileriyle ülke gündeminin belirlenmesi, halkta bir bıkkınlık yaratıyor. Bu durum, yatırım ortamını bozuyor ve ekonomik belirsizliği artırıyor. Erken seçim söylemleri yerine, siyasi aktörlerin mevcut sorunlara çözüm üretmesi gerekiyor.
Uzlaşma Kültürü ve Sakin Liderlik Gerekli
Türkiye’de siyasetin artık bir uzlaşma kültürüne ihtiyacı var. Sürekli gerginlikten yorulan bir toplumda, siyasetçilerin daha yapıcı ve uzlaşıcı bir dil kullanması zorunludur. Barış dili kullanan, sorunları bağırmadan tartışabilen liderler, toplumu bir arada tutabilir. Liderlerin bu üslubu benimsemesi, toplumun da daha sağduyulu ve sakin olmasını sağlar. Aksi halde kutuplaştırıcı söylemlerle sürdürülen siyaset, toplumsal birliğin daha fazla zarar görmesine yol açar.
Türkiye İçin Yeni Bir Siyaset Anlayışı Şart
Türkiye, bağırarak çözüm üretilemeyeceğini defalarca tecrübe etti. Artık ülkenin yeni bir siyaset anlayışına ihtiyacı var. Bu anlayış, sakinliği, uzlaşıyı ve toplumsal barışı önceleyen bir yaklaşım olmalıdır. Liderler, sorunları kavgayla değil diyalogla çözmeyi öğrenmelidir. Siyasetçiler, toplumun huzurunu korumak için kullandıkları dile özen göstermeli ve örnek olmalıdır. Sessizliğin ve sakinliğin gücünü keşfeden bir siyaset anlayışı, Türkiye’nin geleceğini inşa edecek en önemli adımlardan biri olacaktır.