Son dönemde Türkiye’de belediye başkanlarına yönelik operasyonlar, siyaset sahnesinde önemli bir tartışma yarattı. Özellikle muhalefete mensup belediye başkanlarının gözaltına alınması, görevden uzaklaştırılması ve yerlerine kayyum atanması, bu sürecin hukuki mi yoksa siyasi bir hamle mi olduğu konusunda büyük soru işaretleri doğurdu. Bu gelişmeler, Türkiye’nin demokratik geleceği açısından kritik bir dönemeç olarak değerlendiriliyor.

Bu Bir İktidar-Muhalefet Hesaplaşması mı?

Son olarak Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat’ın “ihaleye fesat karıştırma” ve “rüşvet” iddialarıyla gözaltına alınması, CHP’li isimlere yönelik operasyonların son halkası oldu. Öncesinde birçok CHP’li belediye başkanı hakkında benzer suçlamalar yöneltilmişti. Ancak bu tür davaların genellikle muhalefet belediyelerini hedef alması, operasyonların siyasi bir hesaplaşmanın parçası olup olmadığı sorusunu gündeme getiriyor.

Muhalefet, bu operasyonları bir “siyasi tasfiye” süreci olarak yorumlarken, iktidar kanadı yolsuzluk ve usulsüzlükle mücadele kapsamında hareket edildiğini savunuyor. Ancak muhalefete yönelik bu baskının yanı sıra, iktidar partisine mensup belediye başkanlarının benzer soruşturmalarla karşı karşıya kalmaması, sürecin objektifliği konusundaki şüpheleri artırıyor.

Komplolar ve Ekrem İmamoğlu’nun Çıkışı

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, CHP’li belediyelere yönelik operasyonların asıl hedefinin kendisi olduğunu öne sürdü. 2028 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde CHP’nin olası adayı olarak görülen İmamoğlu, kendisine yönelik bir siyasi mühendislik yapıldığını iddia ediyor. Bu tür açıklamalar, kamuoyunda iktidarın muhalefetin güçlü isimlerini sistem dışına itmeye çalıştığı yönündeki kaygıları artırıyor.

Öte yandan, belediye başkanlarına yönelik operasyonların tam da yerel seçimlerin ardından hız kazanması, sürecin zamanlaması açısından da dikkat çekici. Eğer bu bir hukuki mücadeleyse, neden iktidara mensup belediye başkanları benzer süreçlerden geçmiyor?

Türkiye Nereye Gidiyor?

Belediye başkanlarına yönelik bu operasyonların toplumdaki en büyük etkisi, siyasi kutuplaşmanın derinleşmesi oldu. CHP ve diğer muhalefet partileri, iktidarın yerel yönetimleri sindirmeye çalıştığını öne sürerken, bu durum hukukun bağımsızlığı konusundaki tartışmaları da beraberinde getiriyor.

Eğer bu süreç gerçekten bir siyasi tasfiye operasyonuysa, bu Türkiye’nin demokratik sistemine zarar verecek bir tablo çizer. Hukukun bağımsızlığına gölge düşüren her adım, Türkiye’yi otoriterleşme yönünde daha da ileriye taşıyabilir. Öte yandan, eğer bu operasyonlar tamamen hukuki süreçlerse, o halde hukukun tüm siyasi partilere eşit mesafede olması ve aynı hassasiyetin iktidar partisine mensup isimler için de gösterilmesi gerekir.

Türkiye’de belediye başkanlarına yönelik operasyonlar siyasi ve hukuki açıdan büyük bir sınav niteliğinde. Önümüzdeki süreçte bu operasyonların nasıl ilerleyeceği, Türkiye’nin siyasi geleceğini belirleyecek kritik gelişmelerden biri olacak.