Uzun süredir bir yerde ikamet ediyor olmak sizi o kentli yapmıyor. O kentin hafızasına sahip olmadığınız sürece de o kentli olamıyorsunuz. Düşünün bir badem ağacının bir dalına erik aşılandığını. Erik orada tutar ancak ağacın gövdesi hala bademdir. Bir bademin ihtiyacı olan kadar su ve minareleri alır topraktan, eriği düşünmez ve gün gelir o erikler artık meyve vermez olur. Çünkü gelen su ve mineral kendisine fazla gelmiştir hazmedemez ve çürür. Çürüme sırasında havaya karışan kükürt kokusu ile hissedersiniz önce çürümeyi. Pis ve ağır bir koku.işimiz ziraat değil işimiz gazetecilik yapmaksa bırakalım çürüyen erik dallarını gelelim hafta sonu sosyal medya üzerinden provokasyon çalışmalarına.

***

Bir paylaşım. Baştan aşağıya provokasyon kokan bir paylaşım. Fransızca provocation (kışkırtma, tahrik). "herhangi bir kişiye, gruba, kuruluşa veya devlete karşı girişilen ve onları sonradan ağır sonuçlar verecek bir karşı eylemde bulunmaya zorlayan, önceden tasarlanmış girişim. İşte böyle bir paylaşım. “Kültür bunun neresinde?” diyerek başlayan bir paylaşım. Paylaşımda Menteşe 3. Kültür ve Sanat Şenliği kortejinden cımbızla alınmış ve sağı solu itina ile kesilmiş bir fotoğraf. Fotoğrafta modern dans topluluğu ve çizgi film kahramanları arkalarında gaziler yer alıyor. Kültürü ve sanatı bacak aralarında arayan zihniyet inanılmaz tepkiler gösteriyor. Buda sanat mı? Sanat bunun neresinde? Gibi paylaşımların arkası kesilmedi. Paylaşımı yapan ise gelen tepkilere yön vermek için olayı başka bir şekilde değerlendirerek “gazilerimiz çizgi kahramanların arkasında yürüyordu” açıklamasını yaptı. Çok merak ediyorum. Bu paylaşımı yapan eğitimci muhterem acaba başka şehirlerde hiç mi şenlik korteji izlemedi. Oralarda da kortejde yapılan sıralamada gösteri ekipleri ardından da gaziler gelir protokol ve halkın önünde. Akşehir’de düzenlenen Nasrettin Hoca şenliklerini bile izlememişler. Eğer izleselerdi orada yapılan kortejlerde de önce gösteri yapacak ekipler ardından Nasrettin Hoca kostümü giymiş aktör ve arkasında da gazilerin yürüdüğünü görürlerdi.

***

İçerik olarak benim için yetersiz olan bir şenliği bile böyle düşünceler karşısında savunur duruma düştüm. Muğla’da kent hafızası olmadan siyaset de gazetecilik de yapılmaz. Kentin kültürünü eleştirmeniz gerektiğinde o kentin sanat ve kültür’de nerelerde olduğunu bilmeniz gerekir. Mehmet Fıstık’ı tanımalısınız mesela. 1944 yılında Muğla’da dünyaya gelen yaşamının en verimli çağlarında Muğla’da başlayan sanat hayatını tüm dünyaya kanıtlamış dünyaca ünlü bir pandomim sanatçısı. Ölümünün ardından da Muğla’ya gömüldü. Bu kentin sanata bakışını anlamak için Cevat Şakir’in neden bodruma yerleştiğini, Can Yücel’in neden Datça’yı seçtiğini Zeki Müren’in yaşamının son yıllarını neden Bodrum’da geçirdiğini bilmeniz gerekir. Muğla toprağı ile insanı ile sürekli üreten bir sanat yapısına sahiptir. Unutmayın içinde sadece Muğlalıların rol aldığı bir8 Türk filmi ilk kez Oscar’a seçimleri için aday olmuştu. 14 Ağustos 1982 tarihinde bir gazetede çıkan röportajında Menmet Fıstık gelinen noktayı ve yaşananları şöyle özetliyordu. “Çocuklar öylesine robotlaşmış ki, oyuncaksız ne yapacaklarını şaşırıyorlar. Çocuklar sevgi görmüyorlar. Büyükler çocukları yanlış okuyor yanlış cevaplıyor.” Bu tespitin ardından bana söyleyecek tek söz kalıyor. “Susarak ta konuşulur”