İlk Türk ressam, müzeci, arkeolog ve ilk Kadıköy Belediye başkanı…
Osman Hamdi Bey, arkeolojiye ve sanata katkılarından dolayı önemli bir isimdir. İlk Türk bilimsel kazı çalışmalarından birini Muğla- Yatağan ilçesinde bulunan Lagina Hekate Kutsa Alan’ında gerçekleştirmiştir. Bu yüzden size onu kısaca tanıtmak istedim.
Osman Hamdi Bey, Tanzimat Dönemi’nin yetiştirdiği bir Osmanlı aydınıdır. Yaşamı boyunca pek çok ilklere imza atmayı başarmıştır. Resim, arkeoloji, müzecilik, sanat eğitimi gibi kültür-sanat yaşamının farklı alanlarında, bir ömre ancak sığdırılabilecek zenginlikte ve çeşitlilikte katkıları olmuştur. Batılılaşmanın öncüsü kabul edilmiştir. Yaptığı çalışmalar ile uluslararası bir üne sahip olmuştur.
30 Aralık 1842 yılında doğmuştur. Sadrazam İbrahim Ethem Paşa’ nın oğludur. İstanbul milletvekili, müzeci, kimyager ve felsefeci Halil Ethem Bey’ in ve Türkiye’de nümizmatik biliminin kurucularından biri olan İsmail Galib Bey’ in abisidir. Osman Hamdi Bey’in çok yönlü yetişmesinde ailesinin çok büyük bir etkisi olmuştur. 1857 yılında babası tarafından hukuk öğrenimi için Paris’e gönderilmiştir. Hukuk eğitimi sırasında Paris Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’ nda resim deslerine katılmıştır. Ancak resme olan tutkusu ağır basmıştır. Eğitimine Paris Güzel Sanatlar Yüksek Okulun’ da devam etmiş ve dönemin ünlü ressamlarından olan Gustave Boulanger ve Jean-Léon Gérôme’ den dersler almıştır. Resim derslerinin yanında ayrıca arkeoloji derslerine de katılmıştır. 2. Paris Dünya Sergisi’ ne katılarak gümüş madalya kazanmıştır.
1869 yılında İstanbul’ a geri dönmüştür. Buradan Bağdat’ a, Vilayet Umur-u Ecnebiye Müdürü(Yabancı İşler müdürlüğü) olarak görevlendirilmiştir. Burada şehrin çeşitli görünümlerini yansıtan tablolar yapmış ve Bağdat tarihi-arkeolojisi ile ilgilenmiştir.
1871 yılında tekrar İstanbul’ a dönmüş ve saraya Teşrifat-ı Hariciye müdür yardımcısı olarak atanmıştır. 1875 yılında Kadıköy Belediye Başkanlığı yapmıştır. Ancak 1876 yılında Abdülaziz’in tahtan indirilmesi ile bu görevden alınmış, Altıncı Daire Müdürlüğü’ ne atanmıştır.
4 Eylül 1881 yılında Müze-i Hümayun Müdürlüğü’ ne atanmıştır. Bu tarihten sonra Sanat ve kültür alanlarındaki çalışmalarına yoğunlaşmıştır. Osmanlı toprakları sınırları içerisinde olan bütün taşınabilir sanat eserlerini toplamıştır. Topladığı tüm eserleri koruma ve sergileme amacı ile çalışmalar yapmıştır. Bu çalışmalar neticesinde bina çağdaş bir müze görünümü kazanmıştır.
Müze müdürlüğü sırasında ilk Türk bilimsel kazı çalışmalarını başlatmıştır. Nemrut Dağı’nda, Lagina(Muğla-Yatağan) ve 1887 yılında Sayda(Lübnan) kazılarına kendisi katılmıştır. Yaptığı çalışmalar neticesinde, eserleri sergileyebilmek için yeni bir bina arayışına girmiştir. Eserler ilk olarak Ayairini’ den Çinili Köşk’ e taşınmıştır. Ancak burasıda zamanla yetersiz olmuştur. Dönemin yöneticilerini ikna etmeyi başarmış ve 1891-1907 yılları arasında mimar Alexander Vallaury ile birlikte, ilk arkeoloji müzesi olan, İstanbul Arkeoloji Müzeleri binasını yaptırmıştır.
1882 yılında, Türkiye’nın ilk Güzel sanatlar okulu olan Sanayii Nefise Mektebinin müdürlüğüne görevlendirilmiştir. Binanın tasarımını mimar Alexander Vallaury ile birlikte tasarlamıştır.
1884 yılında eserlerin kaybolmasını önlemek amacı ile Asar-ı Attika Nizanamesi’ ni yeniden düzenlemiş ve bu yasa ile birlikte yurt dışına eser kaçırılmasını önlemiştir.
Arkeoloji ve resim çalışmalarını bir arada yürütmüştür. Resimde ilk kez, figürlü komposizyon kullanan kişidir. Resimlerinde okuyan, tartışan, özlemini duyduğu aydın Türk yapısını yansıtmış ve dışarıya açılmış kadın imgesini ele almıştır. Dekor olarak ise tarihi yapıları ve eşyaları kullanmıştır. En ünlü eserleri Kaplumbağa Terbiyecisi ve döneminde de damga vurmuş olan Mihrap eseridir.
Çalışmalarında da bir tür arkeolojik kazı yapan sanatçı, tarihte geriye giderek değişik coğrafya ve zamanlardan titizlikle seçtiği kültür ve sanat nesnelerini zamanın ruhunu öne çıkararak vurgulamak istediği konuya göre bir araya getirmiştir.
24 Şubat 1910 yılında vefat etmiştir. Ölümünden 100 yıl sonra bile birçok sanatçının ve bilim insanlarının eserlerinde yaşamaya devam etmiştir. 2010 yılında UNESCO tarafından Osman Hamdi Bey Yılı ilan edilmiştir.