Her şey döneminde güzelmiş.
Tabi habercilik de.
Dijitalleşen dünya, bilgiye erişimin yanında, bilgi kirliliğinin de önünü açtı.
Yurttaş gazeteciliği haberciliğin yerini aldı.
Yasal düzenlemesi olmayan internet medyacılığı, merdiven altı haberciliğin, şantajın, tehdidin önünü açtı.
Bütün bunlar bir araya geldiğinde de, asosyal bir toplum, ayrıştırıcı üsluplar ve cüretkar yapılan paylaşımlarla oluşan bilgi kirlilikleri oluştu.
Bilgiye erişim derken tembelleşen habercilik sektörü, masa başına evrildi.
Gelinen bu noktada kurumların oluşturulan basın ve halkla ilişkiler birimleri de, bu sürece katkı koydu.
Kurum ve kuruluşlar artık gelişmeleri ya bu yollarla duyurur oldu, ya da hiç duyurmaz oldu.
Nasıl duyurmaz oldu, örneği elbette çok.
Bizlerin muhabirlik dönemlerinde her türlü yerel gelişmeyi okuyucuyla buluşturmak esastı.
Şimdi ki gibi belli başlı aynı isimler ve konular üzerinde dönen bir habercilik yoktu.
Örneğin odaların, sendikaların, siyasi partilerin genel kurulları takip edilir, sonuçları rakamlarıyla verilir, adayların konuşmaları aktarılır, göze çarpan detaylar kaleme alınırdı.
Şimdiye örnek olarak dile getirdiğim “Kurum ve kuruluşlar artık gelişmeleri ya bu yollarla duyurur oldu, ya da hiç duyurmaz oldu” ifadesinin altını dolduralım o halde.
Geçtiğimiz haftalarda Veteriner Hekimleri Odası’nın genel kurulu yapıldı.
Genel kurul açıkçası yerel medyada yer bulmadı.
Mevcut başkan Serkan Alpözen ile Büyükşehir Belediyesi Mezbahasında görevli Onur Güven’in listeleri yarıştı.
280 üyenin oy kullandığı genel kurul sonucunda mevcut Başkan Serkan Alpözen, 155 oy alarak, tekrar Muğla Veteriner Hekimleri Odası Başkanlığına seçildi.
Diğer Büyükşehir Belediyesi görevlisi Onur Güven ise, 121 oy alabildi.
Serkan Alpözen’i kutluyor, başarılı bir çalışma dönemi diliyorum.
Diğer aday Onur Güven’in ise, son zamanlarda sivil toplum kuruluşları genel kurullarında görmeye alıştığımız bir yöntemle Büyükşehir Belediyesi tarafından mı aday olarak sunulduğunu mu, yoksa kendi isteğiyle mi aday olduğunu tabi bilemiyoruz.
Adaylık şekli ne olursa olsun, kendisini de adaylık mücadelesinden dolayı kutluyorum.
Tabi haklı olarak ve yakın zamanda bunun canlı örneğini yaşamış biri olarak, adaylığının içinde Büyükşehir Belediyesi ibaresi yer alınca insan ister istemez acaba demeden de edemiyor.
Hal, her ne şekilde olursa olsun, Büyükşehir Belediyesi’nin adının, sivil toplum kuruluşları genel kurullarına müdahil olarak anılıyor olmasını doğru bulmadığımızı ifade etmek isterim.
Bu durumu yakın tarihte gerçekleştirilen Gazeteciler Cemiyeti seçimlerinde de yaşayıp, görmüştük.
Belediye mensuplarının çoğunlukta olduğu bir listeye karşı, hiçbir kurum kuruluş ya da siyasetle bağı olmayan bir listenin yarıştığı bir genel kurul süreci yaşamıştı gazeteciler.
Dolayısıyla da acaba demek hep mümkün.
Büyükşehir Belediyesinin ya da bir başka siyasi erkin, kendi asli görevleriyle ilgilenip, sorumluluk alanındaki şehir için çalışması gerekirken, sivil toplum kuruluşlarının kendi iç hukukunu yerine getirir nitelikteki genel kurullarında, üyelerin inisiyatiflerine saygı duyarak, o inisiyatiflere etki etme çabası içinde olmaması gerektiğine inananlardanım.
Asıl demokrasi sözde değil, özde budur.
Demokrasi bu yolla işlerse, belediyelerimiz, bu işler için görevlendirilen ve akıl takımı diye ortaya attıkları elemanlardan, daha fazla yararlanma yoluna da gitmiş olacaklardır.
Bu enerjilerini özellikle belediye hizmetleri için harcamaları daha yerinde olacaktır.
Büyükşehir kurmaylarının ya da bu girişimlere öncülük eden yemek pişiricilerin sergilediği sivil toplum kuruluşlarını ele geçirme hırslarının, olası bir genel ya da yerel seçimlerde, özellikle günümüz siyasi konjektörü olan ittifak yapılanmasının ortaklarına da zarar verebileceği öngörüsüne sahip olmaları gerektiğini düşünüyorum.
Tabi bu girişimlerini, böyle bir niyetle içerisinde gerçekleştiriyor iseler diye söylüyorum. Yoksa belediye ya da kamu çalışanlarının da kendi istek ve arzularıyla sivil toplum kuruluşlarında görev almalarını önemsediğimin bilinmesini istediğim gibi, bu tür görev alma isteklerinin anayasada da yer aldığını bilenlerdenim.
Yani dert, “Elimizin altında olsun ve buradan da bir mevzi yaratalım” gibi bir dert değilse, elbette her türlü görev alma ve hizmet etme isteğine şapka çıkartırız.
Ama dert gerçekten de mevzi yaratmaksa, son zamanlarda böyle bir düşünce şeklinin artık kabul görmediği de ortaya çıkmış demektir.
Diş sallanmaya başladıysa, bir şekilde düşer.
***
Konumuza dönmek gerekirse, davetle basına açık şekilde yapılan genel kurulların olduğu dönemler güzel dönemlerdi.
En azından bu düşüncelerimizi doğrulayan ya da yalanlayan görüntüleri çıplak gözle takip etmek, doğru olandı.
Sessiz sedasız, haber verilmeden yapılan genel kurullar ve çıkan sonuçların inanın tadı tuzu yok.
Bundan sonraki süreçte yapılacak genel kurulları izlemek isteriz açıkçası.