AK Parti de kongre süreci başladı.

Hayırlı olsun.

Süreçten ve beraberinde ortaya atılan isimlerden memnun olan olur, olmayan olur.

Bu da demokrasi anlayışında var.

Konumuz başka.

Bizim demokrasi anlayışımızda yeni gelenekler oluşmaya başladı.

Hazır AK Parti’nin kongre sürecinden söz etmişken, aynı yerden devam edelim.

Bugüne kadar başkan atamalarına alıştıydık da, başkan adayı atamasını hiç duymamıştık.

Bu uygulamayı da AK Parti başlattı.

En azından ben duymadım.

Siyaset tarihimizde bir ilk sanki.

Hatırlayın CHP’nin il başkanlığı süreci hareketli geçmiş, çeşitli isimler ortaya atılmış, ancak parti içi uzlaşıyla tek aday üzerinde birleşilmiş ve kongreye gidilmişti.

Buna sözümüz yok.

Daha önceki dönemlerde AK Parti’de de genel merkez marifetiyle isimler atanarak, görevlerine başlamışlardı.

Tabi olayı biraz da mizahi olarak da ele alıyorum.

Biz Türk siyasi hayatında “hadi canım” dedirtecek pek çok şey görmüş bir milletin fertleriyiz.

Buna da alışırız.

İlçe başkanlıklarında adı geçen muhteremler Başkent Ankara’ya çağrılsın, sonra da ilçe başkanı olmasında karar kılınanlar belirlensin, sonra da başkan adayı şeklinde atanarak şehirlerine dönsünler.

Bana ilginç geldi açıkçası.

Aslında demokrasi demokrasi derken farkında olmadan demokrasinin önünü de siyasiler marifetiyle bir güzel de tıkamaya başladık.

Demokrasi kavramı adı altında iki dudak arası kavramına dönüştü.

Adı var, kendisi yok.

Uygulamayla başkan adayı ataması yapılan kişinin karşısına hizmet etmeye namzet bir yiğidin çıkmasının da önü kapatılmış oluyor.

Sanırım AK Parti bu yönteme de başvurduysa, gerçekten de Muğla’da bugüne kadar olduğu gibi isim bulma sıkıntısı da had safhaya ulaşmış gibi de okunabilir bu fotoğraf.

Daha neler görürüz bilinmez ama bildiğimiz tek şey her şaşırtıcı olaya şaşırmadan uyum sağlamamız.

Bu haliyle de olsa adı geçen isimlerin ilçe başkanlıklarını şimdiden kutlayalım ve memlekete hayırlı hizmetler etmelerini dileyelim.

Seçilmişliğin kutsaliyeti artık sorgulanır hale gelse de, güzel bakıp, güzel görmeye çalışalım.

Ben bu uygulamayı ağzıma doladım.

Tekrar edelim; başkan ataması değil, başkan adayı ataması.

Oldu oldu bu da oldu.

***

Gelelim bir diğer konumuza.

Geçtiğimiz hafta gündemin asıl sahibi olan Muğlaspor ve beraberindeki Kırmızı Beyaz Büfe’nin tentelerinin yıkılmasıyla ilgili yeni bir gelişme var mı diye şöyle bir araştırma yapayım dedim.

İyi ki de yapmışım.

Malum Muğlaspor yönetiminin elini zayıflatan da bir konuydu.

Şehirdeki şehirle ilgili uygulamalarda karar mekanizmasının neredeyse her alanda başı olan Büyükşehir Belediye Başkanımız Osman Gürün’ün etkin müdahalelerinden birine daha şahit olmak üzere olduğumuzu öğrendim.

Öğrendiğim şeyin kesinliği olsa bile, konuyu kaleme almamızın ardından bir iddiaya ya da “olur mu öyle şey” fısıltısına dönüşür mü bilmem.

Ama ateş olmayan yerden duman çıkmaz.

Zaten çok da ağza düşen bir konu haline de gelmişti.

Hal böyle olunca da çözüme yönelik etkin ve kesinlik içeren uygulamalar da kaçınılmazdı.

Sanırım konuyu çok geveledim. Hemen söyleyeyim.

Başkan Gürün, tentelerin sökülmesi uygulamasının ardından, şimdi de Kırmızı Beyaz Büfe’yi komple kaldırın talimatını vermiş.

Bu kadar dillendirilen bir konuya yönelik verilen talimatı önemsiyorum.

Kaldırın bitsin, gitsin, sorun ve laf lakırtı olmaktan çıksın.

Büfeyi verirsin laf, vermezsin laf.

Kiraya verdiğin dert, kiraya verdiğinin kiraya verdiği hepten dert.

En iyisi mi yık kurtul.

O park büfesiz de olur gider, zarar gören ise o büfenin yarar sağladığı mekanizmalar olur.

Sırada ne var merak etmiyor değilim.

Ne diyelim hayırlısı.