Murat’ın Bağdat’ı fethettikten söylediği meşhur ve muazzam sözdür; “Bağdat’ı almaya çalışmak, Bağdat’ın kendinden daha mı güzeldi ne!”

Bağdat’ın peşinde bir hayat yaşıyoruz, peşinde olmaktan hiç tat almadan.

Bir elde etsek tüm noksanlar tam olacak gibi hissettiriyor vücuda titreyişlerimiz.

Ama fethedince kendi Bağdat’ımızı bitecek bütün sihir, bunu bilmiyoruz.

***

Mutlaka birileri vardır hayatınızda, bir arkadaşınıza tanıtırken “Bak bu kişiyle tanışmıyorsan çok şey kaybediyorsun” dediğiniz. Belki gerçekten çok şey kaybediyoruzdur, belki de siz abartıyorsunuzdur lakin mesele bu değil. Ne tuhaftır ki, o herhangi birini tanımasa çok şey kaybeden insanoğullarından milyonlarcası bu hayatı kendini tanımadan, tanıma fırsatı bulamadan terk edip gidiyor.

Yaşıyor altmış sene, seksen sene, yaşıyor yüz sene ama bir kere bile tanışamıyor kendisiyle. Çok acı, değil mi? Ama öyle acıyan gözlerle bakmayın, yabancı değil. Sokakta milyonlarcasını görebileceğiniz bir insan profili bu. Kendisiyle bir ömür geçirip, kendisiyle bir kez olsun tanışmadan ölenlerin dünyasıdır bu yaşadığımız.

***

Kümesteki kartalın hikayesini bilirsiniz yüksek ihtimal. Bir kartal yumurtası yuvarlanıverir ya hani kartalın yuvasından. Düşer, düşer de en aşağılara, kümese kadar yuvarlanır. Tavuk da kendi yumurtası zannedip alır kuluçkasına, verir sıcaklığını. Doğunca yavru kartal, en önde bir tavuk, ardı sıra da civcivleri görür. Düşüverir arkalarına. Arada bir kafasını kaldırıp gökte o muhteşem kanatlarıyla süzülen kartala aklı gitse de “tavukluğunu kabullenişi” tutar onu. Yaşar bir ömür ve ölür bir kere bile kanatlarını açmadan. Bir kere bile uçmadan… Tanıdık hikaye, bildik film sanki, size de öyle geldi mi?

***

Ne yapsanız, ne yapmak isteseniz hemen önünüze örnekler konulur. Babanız yapamadıysa bu sizin de ellerinize kilittir. Dedeniz denedi de olmadıysa, bu en geçerli emsaldir. Onların denemesinin üstünden 50 sene mi geçmiştir, 100 sene mi geçmiştir, bunun hiçbir önemi yoktur. Bir tanedir ömür, sınırlıdır. Her geçen an akmaktadır, insan sona yaklaşmaktadır. Güneşin kızgınlığında günün ortasında buz satıcılarıyız hepimiz. Eriyor sermayemiz an be an…

***

Dışı nasıl ki benzersizse insanın diğer insanlardan. Nasıl ki milyarlarca insandan iki tanesi bile aynı değildir. İçindeki de aynı olamaz başkalarıyla. Yetenekler, özellikler, hisler, duygular, düşünceler.

Allah bizi benzersiz yaratmışken nedir bu birbirine benzeme çabası? Allah bizi özgür yaratmışken nedir bu kendimizi sürekli bir şeylere kul hissetmemiz, mecbur hissetmemiz?

Dünyanın belki en zorlu dönemlerinden birinin içinden geçiyoruz. Ya da belki bize öyle geliyor, belki bütün dönemlerde söylenmiştir bu cümle.

Ama birbirimize iyilik edelim. İyilikler artsın diye, kötülükler dinsin diye…

Not: Burada yazanlar benim kendi düşüncelerim olmayıp Star gazetesi Yazarı Ömer Ekinci'nin bir köşe yazısından alıntıdır. Beğendiğim bir yazıyı sizinle paylaşmak istedim.