Mücadele ettiği 3. Ligde topladığı 8 puanla ligin dibine demir atan Muğlaspor’da bir yandan tehlike çanları çalarken, bir yandan da takviyelerle düşme hattından kurtulmanın hesapları yapılıyor.
Ligin ilk yarısında 3 hoca değiştirme istikrarını gösteren Muğlaspor, kötü gidişatta çözümü daha önceki dönemlerde de bir yöntem olarak görev alan Abdullah Eskihisarlı kardeşimizi sportif direktörlüğe getirmekte buldu.
Eskihisarlı’ya ateşten gömlek giydiği bu dönem için başarı dileklerimi iletiyorum.
Çoğu zaman ağızlara pelesenk ettiğimiz altyapıya yönelme düşüncesi de, içinde bulunulan ortamdan da anlaşılacağı gibi pek mümkün görünmüyor.
Mümkün olma ihtimali zayıf, hatta yok.
Takımı ligde tutma düşüncesi hakimken, altyapıya yönelme fikri şuan için rantabl değil, olamıyor da yaşandığı üzere.
Ya ne zaman mümkün?
Hiçbir zaman.
Altyapıya yönelemeyen kulüp yönetimlerini çoğu kez eleştirmiş olsak da, bu sorunun temeline inmeden bu eleştiriyi yaptığımızın farkına varmamıza gerek var aslına bakarsak.
Bir kere altyapı olgusunun hayata geçirilebilmesi için futbolu seven bir şehir ve futbolu seven bir yerel yönetimlere sahip olmak gerekiyor.
Sırf altyapıdan yetenekli diye bir çocuğu profesyonel kadroya çıkarma fikri, o çocuğun gelişiminin önüne geçmekle de eşdeğer bir yerde.
Balon olup sönüyorlar adeta.
Böyle bir ortamda altyapıya yönelmenin risk taşıdığı aşikar.
Futbolu seven yerel yönetimler diyorum.
Bizdeki yerel yönetimin futbol sevgisi ve beraberinde sunulan destek, genel kurul dönemlerinde icazet alınan mekanizmayı yaratmak ya da yönetimlere otobüs yakıtı ile mutfak iaşesini karşılamaktan geçiyor.
Ayrıca, bugüne kadar belediyelere ait büfe kiralarının Muğlaspor’un kullanımına sunulmasını da es geçemeyiz.
Nankörlük olur. Çok ciddi bir katkı olduğunu hepimiz biliyoruz.
İşte bu noktada icazet mekanizması gelişmiş oluyor.
Hal böyle iken, böyle bir yönetim şeklini de eleştirmeden edemiyoruz.
Yönetim anlayışını yerel yönetimler ya da mülki idarelerden alınacak desteğe bağlayan yönetim modellerini de tasvip etmek mümkün değil.
Bu iş, başlı başına bir iş.
Bağımsız yönetim modellerini sağlayamazsan, borç alıp emir almaya da devam edeceksin.
Bunun için ise, her alanda bütünlük gerekiyor.
Yönetimiyle, ekonomisiyle, tesisiyle, malzemesiyle.
Yani, kimseye bağlı kalmadan, kendi yağıyla kavrulmayı tercih etmiş yönetim modellerine ihtiyaç var.
Ya da komple, takımların bulundukları illerin belediyelerinin ismini almasına…
Bu iki modeli de yapamadığımıza göre, “Tek çıkar yol altyapıya yönelmek” diyoruz.
Bunun içindir ki altyapı önemli ama şimdi değil.
Ya ne zaman?
Hiçbir zaman.
Neden umutsuz bir söylem içerisindeyim.
Bir kere altyapı olgusu, antrenman yapacak saha için boş saat beklemek ya da arayışında olmaktan geçmez, geçmemeli.
Altyapıya önem veren bir yönetim anlayışı, bu işe yatırım yaparken, önce altyapısında görev yapan teknik heyetine de yatırım yapacak.
Yani emeği karşılıksız bırakmayacak.
Yerel yönetimler ise, bu çarkın en önemli ihtiyacı olan tesis yapılanmasına gidecek.
Gidecek ki, yetişecek çocuklara rahat çalışma imkanı sunulabilsin.
Bu da tesisleşmeyle olacak.
Olmadığına göre yapacak bir şey yok.
Saha yok ki, altyapı olsun.
Has bel kader kazanılmış bir iki sahayla, taşıma suyla değirmen döndürülmeye çalışılıyor şehrimiz takımlarında.
Altyapıya önem vermeye amaçlı spor okulları ya da yeni kulüpler kurulması girişimlerine karşılık, kiralanan halı sahalarda sağlanan çalışma ortamlarını görüp, izliyoruz.
Bu ne kadar verimli, tartışılır.
İnanın çok yakışıksız.
Daha önce de kaleme almıştım, hatırlayalım.
Mesela Menteşe’de salon sporları için salon var ama takım yok.
Şimdi düşünsenize, Bodrum’un profesyonel liglerde mücadele eden kadın hentbol ve basketbol takımlarının Muğla’nın Menteşe ilçesindeki gibi bir salonu olsa güzel olmaz mı?
Bu dallarda başarıdan başarıya koşan ilçe takımları salon bulmakta zorlanırken, ilin merkezinde devasa tesis var ama takım yok.
Bu işin sırrını inanın kestiremez oldum.
İyi saatte olsun Cumhuriyet tarihinin en büyük tesis yatırımını Menteşe’ye kazandıran dönemin Gençlik Spor İl Müdürü Sayın Bekir Çeker ismini şükranla hatırlamak istiyorum.
Ama sonuç nafile.
Bir yanda, bu devasa tesiste mücadele edecek salon sporu takımı yok, bir yanda çim hokeyinde Süper Lig’de mücadele eden takımlarımız futbol için kullanılan halı sahada çalışıyor, bir yandan da gelişmesini beklediğimiz futbol altyapımız için kullanılabilecek saha eksikliği daha doğrusu yokluğu.
Tezatlar üstüne tezatlar.
Sonra da kalkıp, “Neden altyapıya yönelmiyoruz.”
Bir tutturmuşuz, “Altyapı da altyapı” diye.
Böyle bir ortamda nasıl altyapı gelişsin de, ilimiz futboluna hizmet etsin?
Yerel yönetimlerimiz umarım biraz da bu yöndeki yatırımlara yönelirler.
Yani saha yapımına…
Söylenecek fazla söze gerek yok.
Durum ortada, altyapıyı unutalım.
Altyapısı olmayan Muğla’da çuvalla para dökerek futbol endüstrisinin hızarından geçip, ligde kalmayı başarı olarak konuşmaya devam.
Bu devran böyle devam edeceğe de benzer.
En iyisi, salon sporlarındaki altyapıya yönelmek.