Daha çok gençlerin takıldığı kafelerin önünden geçerken, bahçedeki masalarda oturanların cıvıl cıvıl haline gıpta eder, keşke şimdi ben de, bunların yaşında olsaydım diye geçiririm içimden.
Çünkü hayatı, çocuk yaştan itibaren çalışmakla geçen, yaz tatili, sömestr demeden okulla, iş arasında koşturan biri olarak, gençlerin kızlı-erkekli oturup, birbirleriyle sohbet etmesi, sevgililerin el ele, yan yana, sarmaş dolaş olması hoşuma gider. Onlar adına mutlu olurum. Birbirini seven, sayan insanlardan topluma bir kötülük gelmez diye düşünürüm.
Bu düşünceleri taşıyan ve insanların birbirlerine karşı davranışlarını da aynı bakış açısıyla gözlemleyen biri olarak, toplumda hoşuma giden ya da gitmeyen hareketleri gördüğümde de, bunu anlayacak kişilerle paylaşır ve üzerinde tartışırım
Birkaç gün önce de akşamüzeri, bazı zamanlar gezintiye çıktığımız caddedeki kafenin önünden geçiyorduk. Kafenin bahçesi gençlerle doluydu. Bazı masalarda gençler küçük gruplar halinde otururken, bazı masalarda da bir kız bir erkek vardı.
Kafeden yana başımı çevirip, oturanlar üzerinde hızlı bir şekilde göz gezdirdiğimde, arka taraflardaki manzara dikkatimi çekti. Daha doğrusu keyfimi kaçırdı. Bırakın keyfimi kaçırmayı, sinirlerimi zıplattı. Birden yüzüm asıldı.
Yanımda yürümekte olan eşime, “görüntüye bak” dedim, başımla kafenin bahçesinde oturan genç bir kızla, arkadaşını işaret ettim.
Baktı, sonra dönüp, “saygısız, n’olacak!” dedi.
“Saygısızlıktan öte, terbiyesiz. Ama suç onda değil, onun karşısında oturan kızda. O çocuğun yanında bir saniye bile durmaması lazım.”
Kafenin bahçesindeki sekiz on masada oturan en az yirmi otuz kişi vardı. Hemen hemen tamamı kızlı, erkekli gençlerden oluşuyordu. Gözümüze takılan manzara ise, ön taraftaki kalabalık masaların arkasındaki masada kız arkadaşıyla birlikte oturan on sekiz yirmi yaşındaki gencin davranışıydı.
Hem kendisinin hem de kız arkadaşının elinde cep telefonu vardı ve görünüşte kendi dünyalarına dalmışlardı. Amaaaa! Evet, bu görüntünün “ama”sı önemliydi. Tepkimizi çeken de sahnenin bu bölümüydü. Çünkü çocuğun iki ayağı da masanın üzerindeydi.
Karşısında kız arkadaşı, iki metre önlerindeki masada üç genç kız, onların arkasında, sağında ve solundaki masalarda da küçük gruplar halinde yine gençler oturuyordu.
Dikkat ettim, ne karşısındaki kız arkadaşı ne de etrafındakiler, koltukta kıçını kaydırarak oturup, ayaklarını da önündeki masanın üzerine uzatan gençten tarafa bakıyordu. Ama gencin ayak tabanları hepsinin yüzüne bakıyordu.
Kız arkadaşı ve çevredekilerin, onun bu hareketinden rahatsız olmaması mümkün değildi. Ama hiçbiri müdahale etme gereği duymuyordu. Ya da müdahalenin sorun çıkaracağını düşünüp, görmezden geliyorlardı.
Canım sıkıldı. Gözümün önünde, birinin, o gencin karşısına dikilip, “indir şu ayaklarını, edepsiz herif” dediği anın hayali belirdi. Ardından da, karşısında oturan kız arkadaşı, “senin gibi saygısız biriyle bir arada olamam” diyerek kafeyi terk ediyordu.
Ama bunlar yalnızca benim düşüncelerimin yarattığı hayaldi.
Gerçekten çok öfkelenmiştim. Ama öfkem yalnızca edep ve saygı nedir öğrenememiş, öğretilmemiş o gence karşı değildi, aynı zamanda, hala onun karşısında, yüzüne doğru uzatılan ayak tabanlarını görmezden gelen kıza karşıydı.
“Kız arkadaşı ya da sevgilisine veya şuan bu kafenin bahçesinde oturan herkese karşı bu şekilde saygısızlık yapan, adam yerine koymayan bu çocuktan her şey beklenir. Bugün bunu yapan, yarın bu kızı döver de, öldürür de. Çünkü ona değer vermiyor, saygısı yok” dedim.
Eşim cevap vermedi. İkimiz de aynı anda o tarafa doğru bir kez daha baktık, sonra,
“O kafenin sahibi ben olsam, o çocuğu önce uyarırım, anlamazsa da anında dışarı atar, bir daha da oraya sokmam” dedim.
“Ahlaksız kişi her yerde ahlaksızdır. Oradan atılır, gider başka yerde yapar” dedi, eşim.
“Haklısın. Ama ben, o çocuktan daha çok kıza öfkelendim.”
Kafenin önünden geçip, gittik. Biraz daha yürüyüp, aynı yoldan döndük. Tam kafenin önündeyken merak ettim, baktım, çocuk ayaklarını indirmiş, kız da, kendisi de başlarını cep telefonlarına gömmüştü.
Bana göre kadına şiddetin temelinde, insana ve topluma karşı olan saygısızlık yatıyor. Çocuklarımıza ailede ve okulda ilk öğreteceğimiz şey de “saygı” olmalı.
İkincisi ise saygısızlığı asla affetmemeliyiz. Nerede olursa olsun mutlaka şiddetten uzak bir yaptırımı olmalı.