Menteşe Spor Salonu’nun bahçesinden geçip, Uluslararası Gençlik Merkezi’nin önünden Kışla Parkı’na girdim. Covid-19 salgını nedeniyle insanların evlerinden dışarıya çıkmaya korktuğu bir dönem yaşadığımız için parkta sessizlik hakimdi. Parkın bir köşesindeki kafede üç beş kişi maskelerini çene altına indirip, birbirinden mesafeli oturmuş, sohbet ediyordu.
Aradaki yolu geçip, Türkan Saylan Çağdaş Yaşam Merkezi’ne girdim. Daha doğrusu mimari olarak park tarafından bakınca biraz uzay üssüne benzettiğim için, bir an orası mı değil mi diye tereddüt ettim.
Merkezin ön tarafındaki caddeden daha önce geçip, binayı gördüğüm için, o civarda olduğunu biliyordum ama yine de emin olamadım. Bu yüzden yan taraftaki merdivenlerden inip, ön kısımdan girmek istedim.
Merdivenden inerken de sağımda kalan bölümü görünce, içimden burası özel bir okul galiba diye geçirdim. Ancak yanıldığımı ana caddeye inip, merkezin önüne gelince anladım. Duvardaki “Muğla Büyükşehir Belediyesi Türkan Saylan Çağdaş Yaşam Merkezi” yazısını okuyunca “tamam” dedim, burasıymış.
Beni bu konularda biraz hoş görmenizi rica edeceğim. Çünkü buraya geleli daha yedi ay oldu. Zamanımın yarısı da pandemi korkusundan evde geçti. Ancak “çok yaşayan değil, çok gezen bilir” derler. Ben de geze geze, şehrin her yerini öğrenmeye çalışıyorum. Fakat arabayla caddelerden, sokaklardan geçmeyle bir yer öğrenilmiyor. Adım adım dolaşmak, baktığın yeri görmek gerek. Ben de öyle yapıyorum. Gezerek, dolaşarak, her yere alıcı gözle bakıp, insanlarla konuşarak, Muğla’yı tanımaya çalışıyorum.
Birinci kattaki çok amaçlı salonunun bulunduğu bölüme çıkarken, merdiven basamaklarına, yaratıcı bir mantıkla, koronavirüsten korunmak için alınması gereken önlemlerin yazılmış olduğunu gördüm. Hoşuma gitti. Yazıları okuyup, fotoğraf çekerken aklıma, Ahmet Haşimi’nin ilk mısraları “Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden/ Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak” dediği “Merdiven” adlı şiiri geldi. Ona atıf yaparak, “Okuyarak çıkacaksın bu merdivenlerden ki pandemiden korunasın” dedim, içimden.
Öğle tatili olduğundan iç mekanlar kapalıydı. Dışarıda biraz daha dolaşıp, zaman geçirdim. Mesai başlayınca da kütüphane bölümüne geçtim. Önce merhum gazeteci-yazar Oktay Akbal, sonra da Muğlalı gazeteci Ünal Türkeş adına açılan kişisel kütüphaneleri gezdim. Onlardan kalan kitap ve mesleki hatıraları inceledim. Sonra dijital kütüphaneye girdim.
Çocukluğumdan beri kütüphaneler ilgimi çeker. İlkokulda, ortaokulda zaman buldukça kütüphaneye gider, oradan okumak istediğim roman, öykü kitabı ve çizgi romanları alır, okuduktan sonra götürüp, geri verirdim. Kütüphanedeki sessiz ortam hoşuma giderdi. Bazen derslerimi de orada yapardım. Arkadaşlarımla gittiğimde başkalarını rahatsız etmemek için aramızda fısıldayarak ya da el kol hareketleriyle konuşurduk. Sesimiz biraz yüksek çıkınca, kütüphane görevlisi işaret parmağını dudaklarına görür, sus işareti yapardı.
Türkan Saylan Çağdaş Yaşam Merkezi’nin kütüphane sorumlusu Şeref Demirtaş’la bir saat kadar ayaküstü sohbet ettik. Gazeteci-yazar olduğumu, merkezi tanımak için dolaştığımı söyleyince, işinin uzmanı olduğunu hissettiğim Demirtaş, bana ayrıntılı bilgi verdi.
Kendisi de Muğla’ya, benim geldiğim dönemde, Mart ayında İzmir’den gelmiş. İşini seven, güzel çalışmalara imza atmak isteyen ve merkeze herkesin yararlanabileceği bir kütüphane kazandırma amacında olan Demirtaş’a kanım ısındı.
Aslında aynı dili konuşan insanların paylaşacağı şeyler de çok olur. Hele ki kitap sevgisi gibi ortak bir yönünüz de varsa, saatlerce konuşabilirsiniz. Biz de öyle yaptık. Fikir alışverişinde bulunduk. Merkezde Muğlalılar için neler yapılabileceği konusunda görüş alışverişinde bulunduk.
Şeref Demirtaş’a söz verdiğim kitapları ise birkaç gün sonra tekrar ziyaretine gidip, teslim ettim. Son yayınladığım “Dün” adlı romanım ile emekli öğretmen-avukat ağabeyim Mustafa Alp’in, editörlüğünü yaptığım “Atatürk’ün Yolundakiler” adlı kitabından beşer tane kütüphaneye armağan ettim. Tabi kitap dostu Demirtaş’a da imzalı romanımı hediye etmeyi unutmadım.
Türkan Saylan Çağdaş Yaşam Merkezi öncelikle adından dolayı benim için özel bir yer. Çünkü rahmetli Prof. Dr. Türkan Saylan, bir bilim insanı olarak, sağlık alanında ülkemiz için çok önemli çalışmalar yapmış biridir. Aydın Türk kadınını temsil edip, bu konuda örnek olan Prof. Dr. Saylan, gençlerimizin eğitimi ve çağdaş Türk toplumuna kazandırılması için de çok önemli katkılar sağlamış biridir.
Adana’da gazetecilik yaptığım yıllarda, Çukurova Üniversitesi’nde düzenlenen bilimsel kongreleri de haber amaçlı izlerdim. Bu toplantılara konuk olup, lepra (cüzzam) ve Behçet Hastalığı konusunda meslektaşlarına bilgi aktarımında bulunan İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof Dr. Türkan Saylan’ın anlattıklarını da haberleştirip, kamuoyunu bilgilendirme görevimi yerine getirirdim. Kendisiyle de bizzat görüşüp, özel röportajlar yaptığım oldu.
Ayrıca Prof. Dr. Türkan Saylan’ın kurucusu ve genel başkanı olduğu Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin bir üyesi olarak da, derneğin çalışmalarını bulunduğum her yerde destekleyip, etkinliklerine katıldım.
Açılışı pandemi nedeniyle tam olarak yapılamayan Muğla Büyükşehir Belediyesi Türkan Saylan Çağdaş Yaşam Merkezi’nin topluma yararlı bir yer olacağından eminim. Ancak şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Bazı yerlerde çağdaşlık, kentleri beton bloklarla doldurmak, insanları da bu betonlar içine hapsetmek olarak görülüyor. Türkan Saylan Çağdaş Yaşam Merkezi’nin de ileriki dönemlerde, sanatsal duvar süslemeleri ile dış görünüm olarak yarattığı bu algıdan kurtarılmasını diliyorum. Merkezin bulunduğu bölge ise park ve diğer kültür ve spor tesislerini de içine alan bir “Kültür Vadisi”ne dönüştürülebilir diye düşünüyorum.