Gün geçmiyor ki kadın cinayeti, çocuk cinayeti, hayvan cinayeti yaşanmasın. İki günde bir gözümüzü cinayetle, tecavüzle ya da istismarla açıyoruz. Bir kadın muhabir olarak bunlarla ilgili her veri raporuna, utanç raporu diyorum.
Gazetemizde köşe yazmaya başladığım günden bu yana sürekli gündemde kadın cinayetleri, istismarla, pandemi derken bazen haberlerimden “güzel şeyler de oluyor” başlıklı köşeler yazmaya çalışıyorum. Biraz umut adına, biraz tebessüm adına.
Köşe yazmaya yeni başlayan biri olarak bir o kadar zorlanırken, bir o kadar da sürekli kadınların, çocukların, hayvanların ve doğanın dili olmaya çalıyorum.
“Yeter artık” diye bağırasım var. Çocuk öldürmek nedir? Çocuğa tecavüz etmek nedir? Sen nasıl annesin, sen nasıl amca, sen nasıl dayı, sen nasıl insansın?
3 yaşındaki Alperen, annesinin sevgilisi tarafından dövülerek, öldürüldü ve gömüldü. Anne sustu, sevgilisi itiraf edince çocuğunun gömüldüğü yeri polislere gösterdi.
“12 yıl beklediği bebeği ağladığı için öldürdü”, “çok fazla ağlıyor diye bebeğini duvara fırlatan baba”, 7 yaşında İkra Nur, 4 yaşında Leyla, 8 yaşında Eylül, 1,5 yaşında Ecrin ve daha fazlası. Anne ya da baba hiç fark etmiyor ki konu, insanlık. İnsan olmak başka iş, insanlık başka iş.
Gelelim kadın cinayetlerine, hala davası süren bir sürü kadın cinayetinden sadece biri olan Muğlalı Güleda kardeşimizin cinayet davası. Kalbinden bıçaklayarak öldürdüğü gerekçesiyle tutuklu yargılanan Zafer Pehlivan (20), reddi hakim talebinde bulundu. Süre kazanmaya çalışılan bir dava. Tabii ki bu hiçbir şeyi değiştirmeyecek, ortada tek bir gerçek var. Katil zanlısı tarafından 19 yaşında Güleda vahşice, tasarlayarak öldürüldü.
Öldürülmeden şiddete maruz kalanlarımız. Sevmenin adabını bilmeyenler, ilişki adı altında kadına şiddet uygulamaya bahanelerle meşrulaştırmaya devam ediyor.
2017 yılında, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre yapılan “2017 utanç raporu” haberinde ara başlıkta yer alan bir bölüm dikkatimi çekmişti. 2018, 2019, 2020 öncesi ve sonrası devam eden “kıyafet dayatması”.
Bu da bir şiddet. Vazgeçin artık insanları kıyafetleriyle yargılamaktan. Şort giyene namussuz, başını kapatana ahlaklı demeyin. Şort giyene sol görüşlü, başını kapatana sağ görüşlü demeyin. Görünüşü, giyinişi, siyasi görüşü ne olursa olsun insan ayrımı yapmayın. Şu “at gözlüklerinizi” bir çıkartın.
İstanbul’da Sultan Taşar ekmek aldığı fırından çıkarken taksici tarafından ‘O şortla ekmek almaya gelmişsin. O ekmek sana haram. Boğazından geçen her şey sana haram. O babana söyle sana nasıl giyineceğini anlatsın’ şeklinde sözlü saldırıya uğramıştı.
Oyuncu Serra Yılmaz, "Ben aslında insanların kapalı olmasından hiç hoşlanmıyorum. Bazen korkuyorum başörtülülerden. Geçen gün hastaneye gittim, içeri girdim simsiyah bir öcü geldi üstüme. Korktum, korkutucu geliyor bana" diye konuşmuştu.
Erkeğin kadına şiddet uyguladığı kadar görüyoruz ki kadının, kadına da şiddeti söz konusu. Şiddetin kimden geldiği önemli değil, şiddeti acizlik olarak yorumluyorum. Cahillik olarak görenlerden değilim.
Oyuncu Ozan Güven’in sevgilisi Deniz Bulutsuz’a şiddet uygulaması üzerine, Oyuncu Hazal Kaya’nın sosyal medya hesabından yaptığı bir paylaşım şöyleydi: “Ya ben şuna takılıyorum, ne zannediyorsunuz? Mesela bu kadın, çocuk, hayvan döven ve öldürülenlerin 3 kolu, 5 bacağı mı var? Hepsi toplumdan soyutlanmış psikopatlar mı? Asla. Çoğu çevresinden saygı, sevgi, takdir gören birileri. Önümüzdeki örnekte olduğu gibi.”
Tam da bahsettiğim konu buydu.
Sözlerime son verirken, 24 saat olmamıştır, yerde uyuyan köpeği aracıyla ezip, öldüren ve arkasına bile bakmadan giden Doç. Dr. Birsen Ocaklı’nın sebep olduğu olay gerçekleşeli. Gerekli en büyük cezayı almasını temenni ediyorum.
Bugün uzaktan bakıp “vah vah” dediğiniz olayın, yarın sizin başınıza gelmeyeceğinin garantisi yok.
Bu yüzden, şiddetin hiçbir türüne sessiz kalmayın.
Biran önce bu düzenin değişmesini ve daha fazla canlının mağduriyet yaşamamasını diliyorum.