Peygamberimizin, “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” şeklindeki hadisi tam da sabrın haram olan kısmını ifade ediyor.

Hz. Ali ise, “Haksızlık önünde eğilmeyiniz, çünkü hakkınızla beraber şerefinizi de kaybedersiniz” derken şerefli bir insanın takınması gereken tavrı tarif ediyordu.

Hadisler ve gösterdiği yollar ışık tutar önemde.

Bu hadisleri okuyup, kendini sorgulayan kaç insan var bilemeyiz.

Bildiğimiz şey, halka hizmet kapısı olan devlet kurumlarındaki haksız işgaller.

En üstten en alta kadar duyulan, görülen haksızlıklar.

***

Bilmem kaç yerden maaş alan isimleri doyurmayla meşgul bir vatandaş yapısı.

Her masrafını devlete fatura eden yapı.

Ete tırnağa dokunur zamlarla maaşlarını beğenmeyen siyasiler.

Ve daha kötüsü, yemek kartındaki 1 TL ile bu dünyadan aç giden bir genç kız.

Bütün bu örneklemelere baktığımızda, hepimiz aynı gemideyiz öyle mi?

İçinde olduğunuz gemi kaderiniz ise, evet aynı gemideyiz.

Bir sorun bakalım vatandaşa, aynı gemide olmak isteyen var mı?

***

Şu, her şeye hakim olduğumuzu sandığımız avuç içi kadar kentte bile ortaya atılan şatafat ve müsriflik iddiaları da ortaya atılıyor ya..

Akıl alır gibi değil.

Sözünü ettiğimiz haksızlıkları uzakta aramaya gerek yok.

Pek çok örnek sunabilirim ama bir tanesi var ki bir hayli ilgimi çekti.

Başka görevlendirmelerle bir şekilde daha önce görev yaptıkları şehirlerde kalmayı başarmış bürokratların işe gitmeden bankamatik memuru olarak yaşadığı bir ortamın tesis edilmişliği iddiaları…

Bunu kabul etmek mümkün değil.

Gözümüze çarpmıyor da değildi.

***

Bu nasıl bir vicdan?

Bunlar kimin torpiliyle bu şekilde yaşıyorlar?

Sabahın alaca karanlığında, alacakları asgari ücretli maaşları karşılığında yağmur çamur demeden işe koşturan kamu görevlilerinin suçu ne?

Ama beyzadeler, bağlı olduğu kuruma ve kendisine tahsis edilen odasına bile uğramadan maaş alacaklar.

Bu haramzadeler nasıl helallik alırlar?

Bu kişilerin ita amirleri ne iş yapar?

Bana göre en az bu zat-ı muhteremler kadar suçlular.

Bunu bilerek ya da bilmeyerek göz yummak suretiyle suç işlemekteler.

Anlaşıldığı üzere, denetim mekanizması çökmüş.

Bu konuları ve nicesini bugün biliyor değiliz.

Sadece her şeyin vakti zamanı olduğuna inanıyoruz.

Bu konunun takipçisi olacağımızın bilinmesini isterim.

***

Bu konuya ilham olan ise, 20 yaşındaki İstanbul Üniversitesi öğrencisi Sibel Ünli'nin ölümünün ardından ortaya atılan kahredici bir iddia.

Evet, genç kız intihar etmişti.

Genç kızın sosyal medyadaki bir mesajında, “Bir liraya karnımı doyurabilir miyim enter. Yemekhane kartımda para kalmamış sadece bir liram var. Bir lira kırk kuruşmuş” şeklindeki ifadeleri dikkat çekiciydi.

İşte bizim yüreğimizi yakan olaylar bunlar.

20 yaşındaki genç bir fidanın yaşama olan inancının özellikle de ekonomik sebeplerle yok olmuş olması.

Ama bir yanda da, o genç kızın hakkını, emek vermeden cebine indirenler.

İşi bilip işe gitmeme kurnazlığı.

***

İşte bizleri yaralayan konular bunlar.

Devlet malı deniz…

Bu kurnazlara seslenelim;

Hadisleri unutmayın, okuyun.

Okuyun ki, kaybettiğiniz vicdanlarınızı tekrar sorgulayabilin.