Eski zamanlarda zenginler çuha şalvar, yoksullar ise aba giyermiş. İşte o günlerden birinde gariban bir köylü ile zengin ağalardan birinin arasında bir ağız kavgası başlamış. Olay alevlendikçe alevlenmiş. Tartışma büyüdükçe büyümüş. Laf dalaşı bitmiş, boğuşma safhası başlamış. Ağayla köylü gırtlak gırtlağa birbirine girmiş. E kavga olur da halk durur mu? Hepsi etraflarına halka olmuş kavgayı izliyormuş. Bir çekirdek çitlemedikleri kalmış. Etraftaki dükkânlardan birinin sahibi bakmış ki, bu gidiş hiç iyi değil. Kavgayı ayıran da yok. Sonunda birinden biri ötekini öldürecek. “Bre ne bakıp duruyorsunuz öküzün trene baktığı gibi, vurun da ayırın şu adamları!” diye bağırmış. Kavgayı izleyenler arasında dükkân sahibinin çırağı da varmış. “Usta, hangisine vurayım?” diye sormuş. Dükkân sahibi ağaya vur dese başına dert açılır diye korkmuş. “Abalıya vur abalıya!” diye bağırmış.
Son dönemlerde İşte buna benzer olaylar yaşıyoruz. Aklıma şair Adem Uysal’ın o güzel dizeleri geldi.
İşler sarpa mı sardı,
Piyasa çok mu durgun?
Hiç suçlu aramayın,
Kesin odur,
Vurun abalıya!
Başınız belada mı,
Holdinginiz mi battı,
Yoksa anarşi ve terör?
Mutlaka onun parmağı vardır,
Vurun abalıya vurun!
Avucunuz mu kaşındı?
Dövün abalıyı.
Kimi kimsesi yoktur garibin,
İtiraz edemez.
Vurun abalıya!
Durun!
Ona vurmadan önce,
Elinizi vicdanınıza koyun.
O mu icat etti, anarşiyi terörü,
Tsunamiyi, depremi?
Trafik canavarını, enflasyonu,
Yangını, seli,
O mu sardı başınıza,
Söyler misiniz,
Abalı size ne yaptı?
Abalının suçu yok, artık ona sataşmayın,
Ortada bir suç varsa,
Kendinizde arayın.
Yeter artık vurmayın
Abalıya vurmayın, abalıya vurmayın....
***
Kıssadan hisse çıkarmak gerekirse biz gazeteciler elimizde belge ve bilgi olmadan ne haber yazar nede köşeye konu alırız . Ne zaman işinize gelmezse hep bir ağızdan yalanlayarak kurtulmayı planlasanız da bilin ki belge ve bilgiler mutlak ulaşması gereken yerlere ulaşır.