Hepimizin gözleri önünde cereyan eden olayları zaman zaman tahlil etmekte fayda vardır.

Bunu yapmazsak karşımızdakilerin asıl amaçlarını hiçbir zaman anlayamayız. Samimiyet testi mühim.

Siyaset özünde sevk etme ve yönetme sanatı olsa da maalesef ülkemizde ikiyüzlülüğün daniskası olan politika, siyasetmiş gibi yutturulmaktadır. Zamana, mekana, duruma, ahvale göre renk, kabuk, kılık, hatta deri değiştiren bir hale bürünmektedir.

Böyle olunca da bazen " acaba" değiştiler mi demekten kendimizi alamıyoruz maalesef.

İşte tam da bu noktada bazen ati için maziyi kurcalamak gerekiyor.

Laiklik Avrupa’dan bize ihraç edilen, tedavisi yıllarca sürse de geçmeyen derin illetlerden biridir. Özünde "dinile devlet işlerinin birbirinden ayrılması" olarak pazarlanmış olsa da, aslında devlet işlerine asla yaklaştırılmayan dindarların yaşam tarzlarından tutun da, giyim kuşamına kadar her şeyine alabildiğince sirayet eden bir yapıya dönüştürülmüştür.

Daha 2000 li yılların başına, hatta ilk 10 yılı da dahil etsek bile yeridir, baş örtülü bir kadın, sakallı eşi ile Antalya'da beş yıldızlı bir otelde tatil yapma hakkı bile yoktu. Öyle sahilde bir balık restaurantta yemek yiyecek haaa.

Zinhar.

Doğrudan "seni alamayız" diyenleri bir kenara bırakırsak genelde " restaurantımız maalesef dolu" denirdi.

Oğlunu kınalar yakarak, davullu-zurnalı, dualarla Vatanına hizmet etsin diye Asker Ocağına yollayan analar, yemin merasimlerinde önce kılık kıyafet testinden geçirilirdi.

Öyle astsubay, subay falan olacaklarsa...

Vay ki ne vay..

Bunlar 20’nci yüzyılın başında değil, herkesin millenium dediği 21 nci yüzyılın başında, Avrupalı olmak için ne varsa feda etmeye hazır Türkiye' de oldu.

Sonra.

Başı kapalı kadınlar öcü gibi görüldü.

Abdullah Güle Başı kapalı diye Cumhurbaşkanlığı seçimlerine girmemesi için neler yapıldı neler.

Laik bir ülkede başörtülü Başbakan olamaz diye haykırdılar.

Milletin oyları ile seçilen Başı kapalı milletvekilini TBMM den dışarı attılar. Hızlarını alamayıp, Türk Vatandaşlığından da attılar.

Bütün bunlar, parlamentosunda papazların, başörtülü göç eden Müslümanları meclislerine girmesine izin veren Batının, kendi ülkelerinde değil, zorbaca ihraç ettikleri laikliğin uygulandığı Türkiye'de oldu.

Aynı laikler, emellerine ulaşabilmek adına bugün başörtülü milletvekili çıkarma yolundalar.

Aynı laikler İslam Birliği Genel Sekreterini Cumhurbaşkanı adayı yaptılar.

Aynı laikler, yıllarca meclis koridorlarında selam bile vermedikleri "gerici, yobaz, bağnaz" damgalı kişileri partilerinde genel başkan yardımcısı bile yaptılar.

Yine aynı laikler, düne kadar liyakatsiz, beceriksiz diye itham ettikleri alnı secdeye gelen bakanları ithal edip, Konya gibi muhafazakar bir kentten milletvekili yaptılar.

Yine aynı laikler, Cumhurbaşkanı olmaması için gece gündüz çalıştıkları, hatta anayasaya aykırı bile dedikleri, nihayetinde referanduma götürmekten beri durmadıkları eski cumhurbaşkanı ile kol kola olmayı dahi göze aldılar.

Yine aynı laikler, önceki seçimde cami cami dolaşıp Kur'an-ı Kerim bile okudular.

Yine aynı laikler, Şehit cenazelerine vur patlasın çal oynasın halde giderken, terörist cenazelerinde gözyaşı döktüler.

Yine aynı laikler, oruçsuz iftarlarda boy boy selfie çektiler.

Yine aynı laikler, istemeye istemeye imamın duasına ellerini açarak amin dediler.

Sonra ne mi oldu? At Üsküdar’ı geçtikten sonra daha ahıra bile varmadan ilk solda indiler. Mazbatayı almadan şampanyaların sesleri yeri göğü inletti.

Havalimanı VİP kapısı girişinde gayri resmi ortaklarla nasıl da "birlikte iyi sakladıklarının" pozunu "çak ortak" diyerek kutladılar.

Şimdi mi?

Seçimlere sadece 9 ay kaldı.

Kemal Kılıçdaroğlu örgütüne ;

"Niye helalleşmiyoruz" diye sordu.

Ardından;

"Şimdi kavga zamanı değil"

diye ekledi.

2003 yılında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, laiklik illetinin Müslüman Millete on yıllardan beri dikte edilerek uygulanmak sureti ile zulmettiği "Kamusal Alanda Baş Örtüsü yasağı kaldırıldı.

O zaman da muhalefette olan CHP Genel Sekreteri Önder Sav, daha sonra pornografik bir kasetle al aşağı edilen Deniz Baykal'ın yerine kendi elleriyle Genel Başkan yaptığı ve halen, onlarca seçim kaybetmesine rağmen, hikmetinden sual olunmaz bir şekilde Genel Başkanlığı devam eden Kemal Kılıçdaroğlu nu da yanına alarak koşa koşa Anayasa Mahkemesine "YÜRÜRLÜĞÜ DURDURMASI" için gitmiştir.

Aynı Laik CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bugün "Baş Örtüsü" sorununu çözmekten bahsetmektedir.

Buradaki oyunda çok ince bir nüans vardır.

2003 te KÖKTEN çözülen, Müslümanlar adına bir zafer olan Baş Örtüsü, nasıl oluyor da bugün CHP ye göre "SORUN" oluyor?

İlk bakışta masum bir durum gibi değil mi?

Bize göre Baş Örtüsü sorunu "YETMEZ AMA EVET" cinsinden çözülmüş olsa da, CHP için nasıl bir sorun görülüyor ki çözülsün?

Bam teli burada ses çıkarıyor işte.

CHP ye göre Baş Örtüsü yasağının kalkması büyük bir sorundur. On yıllardan beri bel bağladıkları laikliklerinin tam orta yerinden yara alması idi. Yani Baş Örtüsü serbestliği CHP için bir sorun.

Peki Kılıçdaroğlu neden kelime oyunu ile sanki bunu " Müslümanların Baş Örtüsü sorununu sanki Müslümanlar lehine çözecekmiş" gibi lanse ediyor?

Seçimden önce Camilerde Kur'an okuyanları, iftarlarda tutmadıkları oruçları açanları hatırlarsak yetmez mi?

Kılıçdaroğlu burada bu cümle ile her iki tarafa da çok NET mesaj vermektedir.

Güya Müslümanlara ; "Rahat olun, biz gelince sorunu çözeceğiz..."

Derken kendi yoldaşlarına da " rahat olun, baş örtüsü yasağını yeniden getireceğiz.." demektedir.

Kanun, kaide çerçevesinde dediği tam da budur. Çünkü Laiklik denilen illet, 20 yılı deviren AK Parti iktidarına rağmen dimdik durmaktadır. Kılıçdaroğlu’nun dayanağı tam da budur.

Ez Cümle.

Seçimler yaklaşırken muhalefet elinde avucunda ne varsa sahaya sürmüştür. Kendi taraftarlarını üzmeden, bu taraftan neyi nasıl, ne şekilde olduğu hiç önemli değil, toplama derdindedir.

Yani sözün özü; CHP için Müslümanlık Sezonu Açılmıştır.

Selam Ve Dua İle.