Türkiye’de ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) raporları, çevreyi korumayı amaçlayan bir mekanizma olarak sunulsa da, uygulamada bu amacından uzaklaştığına dair ciddi eleştirilerle karşılaşıyor. Son yıllarda, özellikle Güllük Yat Limanı gibi tartışmalı projelerde halkın itirazlarına rağmen verilen “ÇED olumlu” kararları, bu mekanizmanın işlevselliğini ve tarafsızlığını sorgulatır hale geldi.

Kağıt Üzerinde Koruma, Gerçekte Tahribat

Güllük Yat Limanı projesi örneği, ÇED süreçlerindeki temel sorunları açıkça gözler önüne seriyor. Halkın ve çevreci kuruluşların ısrarla dile getirdiği eksiklikler ve hatalar düzeltilmeden ÇED raporu onaylanıyor. Kümülatif etkilerin değerlendirilmemesi, sosyal etkilerin göz ardı edilmesi ve bilimsel verilerin güncellikten uzak olması gibi sorunlar, bu süreçlerin çevreyi korumaktan çok projelere “yasal kılıf” sağlamak için kullanıldığını düşündürüyor.

Bakanlıkların Çelişkili Rolü

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın halkın ve doğanın yanında olması beklenirken, yatırımcıların lehine kararlar aldığı yönündeki algı giderek güçleniyor. Bu durum, devletin çevre koruma rolünü sorgulanır hale getiriyor. Öyle ki, ÇED süreci çevreyi koruma yerine çevreyi tahrip edenlerin çıkarlarını önceleyen bir mekanizma gibi çalışıyor.

Benzer Tartışmalı Projeler

Güllük Yat Limanı yalnız değil. Türkiye’nin dört bir yanında benzer şekilde ÇED raporu onayı alan projeler, çevresel tahribatın önünü açıyor:

Kaz Dağları Altın Madeni:Siyanürle altın çıkarma projesi, Kaz Dağları’ndaki doğal yaşamı yok etti. ÇED onayına rağmen bölge halkı ve çevreciler yıllarca mücadele etti.

Salda Gölü Millet Bahçesi:Türkiye’nin Maldivleri olarak anılan Salda Gölü’nün ekosistemine zarar vereceği açık olan proje, ÇED sürecindeki eksikliklerle gündeme geldi.

Kanal İstanbul: Marmara Denizi’ni ve İstanbul’un ekolojik dengesini tehdit eden bu mega proje, yoğun eleştirilere rağmen ÇED onayı aldı.

Çözüm: ÇED Sürecinin Yeniden Tanımlanması

ÇED sürecinin gerçek anlamda çevreyi koruma amacı taşıması için köklü reformlar gerekiyor:

Halkın katılımının artırılması,

Bilimsel ve güncel verilere dayalı değerlendirmeler yapılması,

ÇED süreçlerinin şeffaf ve bağımsız olması,

Çevreyi ve doğal kaynakları önceleyen politikaların uygulanması.

ÇED’in adı var ama işlevi başka. Eğer bu süreçler yeniden düzenlenmezse, ÇED raporları sadece kağıt üzerindeki formaliteler olmaya devam edecek ve Türkiye’nin doğal güzellikleri geri dönülmez bir şekilde kaybolacak.

Tandoğan Uysal