whatsapp-image-2024-09-03-at-09-46-58.jpeg

Bir sonbahardı...
Belki de ömrümün son baharı...
Aylardan Eylül,
Günlerden hüzün.
Mevsimin savrulan yaprakları gibi,
Sonu bildik hikayeler gibiydi gidişin.
Ayazda kalmış yüreğime,
Zemheri türküleri bırakan gidişin.
Ömrümün tüm Eylüllerine düşman edişin,
Giderken sana "gitme" diyemeyişim...
Yolun yolum, sol'un benim değildi artık,
Anladım.
Dokunsalar, bırakacağım kendimi dizlerimin üzerine.
Dokunsalar, boşalacak gözlerimden pınarlar.

Ey yâr, taş mı kesildi yüreğin!
Ardından günlerce hüzün koktu yağmurlar.
Penceremin buğulu camlarına çizdim hayalini.
Boğazımda bir düğüm,
Sükût eyledi dilim, aklım firari.
Hüznüm sığmaz oldu odalara,
Ruhum sanki bedenime dar.
Sokaklarda adım başı yalnızlık,
Rüzgâr, sonbahar ve ardından
Ömrüm misali savrulan sarı yapraklar...
Ah, yüreğimden zamansız uçup gitti turnalar...
Darıldım aynalara,
Kapattım yüreğimin kapılarını,
Kimseler görmesin dedim, gönlümdeki kederi.

İnsan, hiç yorulur mu sevmekten?
Ben yoruldum, çok kere.
Peki insan,
Defalarca kırılır mı ummadığı yerden?
Ben kırıldım, çok kere...

Ey rüzgâr, al götür yüreğimi de
Kalmasın bende, baş edemem.
Bu saatten sonra sabah olmuş,
Gün doğmuş,
Gün eksilmiş penceremden, ne çıkar?
Sen yoksun...
Gece bile sarmaz oldu sinesine.
Şimdi gecelere düşman yüreğim,
Gelmek bilmeyen sabahlara düşman,
Düşlerimin boynu bükük.
Yine mevsim sonbahar,
Aylardan Eylül
Ve yüreğimde, müebbet hüzün...
Gülhan Gürbüz