Eskiden derin dondurucuları, buzdolapları yoktu. Hayvansal ürünler, bazı bitkisel ürünler daha uzun süre bozulmadan tüketmek için tuza batırılırdı. Gönül rahatlığı ile ilk tazeliği olmasa da yenilir, yapılan yemeklere ilave edilirdi.
Günümüzde etrafımıza bakınca “hadi canım”ı dedirtecek kadar muhabbetleri duyunca küçük dilimizi yutacak hale geldiğimiz anlar oluyor.
Tuz da kokar mı? demeyin. Zaman zaman tuzu da kokutabilenlerin varlığını gördükçe “olur olur bal gibi olur …”şarkısı söylerken buluyoruz kendimizi.
Yaşanmış bir hikâyeyi hatırlayıveriyoruz hemen. İki genç köylü yolda beraber yol arkadaşlığı yaparlar.
Arkadaşlardan birisi askerliğini yapmış yol yordam görmüş az çok görgü bilgi sahibi biridir.
Diğer köylü bilgisiz, toy bir köylü çocuğu. Yolculuk sırasında deniz kenarından geçerlerken bilgisiz toy genç mavi denizi görünce “aa bu suları boyamak için kim bilir ne kadar çok boya kullandılar da böyle mavi oldı” der.
Görgülü genç “ Bu kadar suyun boyanması hiç mümkün mü? Boyanır mı hiç? O renk gökyüzünün rengindendir” desede arkadaşını ikna edememiş bir türlü. Tartışma başlamış. “ yok canım ne gökyüzü rengi besbelli boya” “yahu bu kadar su boyanır mı? Bu gördüğün deniz, deniz. Rengi de gökyüzünün yansımasıdır.” Der.
Tartışma uzamış gitmiş. İleri geri birbirlerini ittirmeler, vuruşmalar başlamış. Bakmışlar iş büyüyor bir karara varmadan yine arkadaşça yollarına devam etmişler. Bir süre sonra toy genç deniz kenarına inip yüzünü yıkamak için avuçlarına su alıp yüzünü yıkamak istemiş. Bakmış ki su epeyce tuzlu. “ aman boyadıkları yetmemiş, bir de içine tuz atmışlar. Kim bilir kaç araba yükü tuz harcamışlardır?” demiş. Görgülü genç öfkesinden yine deliye dönmüş. Tutmuş toy yol arkadaşını denize atmış. Peşinden de bağırmış. “tuz attılar ya önce maviye boyadılar bir güzel sonrada tuzladılar. İçine düşenler korkmasınlar diye etmişler böyle. Aha seni de içine attım tuzlayayım da kokmayasın” demiş.
Hepimizin malumu bizde kullanırız çoğu zaman bu deyimi öyle değil mi? kendisini yoktan yere pahalıya satanlara, öve öve bitiremeyenlere söyler dururuz toy gence söylenenleri.
Ah beyler ah… bırakın eti, balığı, hayvansal ürünleri, tuzu kokuttunuz tuzu. Nasıl etsek, ne yapsak da kokunuz bari yayılmasa diye düşünüyoruz ama nafile…
“Ula Gölete mi tuz doldursak? Köyceğiz gölüne mi şaşırdık. En güzeli galiba mikrop bulaşmasın, enfeksiyon kapmayalım diye topluca kirece batırmak.”
Dezanfeksiyon işlemi hem daha kolay hem de maliyeti ucuz olur. Varlığı ile var olunmayan insanların, yokluklarıyla da eksilinmez değil mi? insanlığa davet etsek yol tarifi isterler belli mi olur?
Biz yine de tuzlayalım da kokmasınlar… Sevgiyle