Sevgili okuyucularımız Merhaba

Sağlıklı ve mutlu günler geçirmeniz dileğimle saygı ve sevgileri sunuyorum

Sizin hiç boğazınız düğüm düğüm oldu mu? Ya da şöyle mi sormalıyım hayatınızın kaç karesinde boğazınız düğüm düğüm oldu?

Söylemek istediğiniz çok şey vardır. Kelimeler aklınızda dolaşır durur, kalbinizde bir çarpıntı… Ama bir an gelir her şey boğazınızda düğümlenir… Yutkunamazsınız bile. Hani derler ya ‘’Dokunsalar ağlayacağım ‘’ her 10 Kasım benim için böyledir….

KENDİME SÖYLÜYORUM

Biliyor musun, bu ağaçtan kolunu tutarak taşıdığın tabutun içinde kim var?

O insan mı? Olamaz. O bir cihandı.

Fezalara sığmamalıydı; nasıl bir soğuk mahfazanın içinde durabiliyor ?

Oraya niçin girdi? nasıl girdi? Biliyor musun?

Bilemezsin! Anlayamazsın! Sen bu muammayı çözemezsin!

Önüne bak, işine bak.

Taşı! O cihanı bu tabutun içinde belleyerek taşı.

Sen O’nu daima kendi arzularına göre yürür ve yaşar görmüştün.

Şimdi O, hareketlerini sizin iradelerinize bırakmıştır.

İstediğiniz yere koyup dilediğiniz yere kaldırıyorsunuz.

Mukavemet etmiyor, hayır demiyor. Kendini size terk etmiş gibidir.

Niçin? Niçin? Bu hür, hareketlerine sahip insan, hürriyetinden ve iradesinden vazgeçmiştir?

Zihnini yorma; halledemezsin.

Taşı! senin götürmek istediğin yer, şimdi O’nun gitmek istediği yerdir…

Gözlerinin nemini kurutmadan, bol bol göz yaşı dökerek O’nu taşımak vazifendir.

O kadar! Sen onu yap ve başka şey sorma!

Taşı!...

Taşı! O’nu …. Bir cihan götürüyorsun …Cihanlar yaratan bir insan götürüyorsun..

Korkma! ezilmezsin ….

O, kendini ezilmeden taşıtmak için, sana kendi kudretinden vermiştir. Başka şey düşünme.

Dikkat et, bu tabutun içindeki varlığında da O seni taşıyor…

Sen kendini taşıyor gibisin, karanlık meçhullere dalma..

Ellerinin üstünde en büyük hakikati götürüyorsun. O’na bütün katılığı, bütün acılığıyla dokunmaktasın…

Buna mazhariyet her zaman mümkün olmaz …

Kadrini bil, başını önüne eğ…

Gözlerinin yaşını silmeyi düşünmeden O’nu taşı!

Taşı! omuzlar üstünde en büyük hakikati taşımaktasın

Sen de bir yanından tut ve taşı!..

Bırakma! zaman dar; çünkü hayat kısadır…

Bu kısa mesafelere sonsuzluğu sığdırabilmek , herkese müyesser olmaz…

Taşı! Omzunda bir nâmütenahilik olduğunu bilerek taşı …

Asırlar götürüyorsun. Bu ağırlık ondan.

Asırlar ve asırlar, O’nda bir hayat olmuştu; O‘nun yarım asrı birkaç yıl geçebilmiş ömrüne sığınmıştı.

Gaflet etme; bir tarih taşıyorsun . İstikbal olmuş bir mazi götürüyorsun. Maziyi istikbale naklediyorsun.

Taşı! Yükün ağır, fakat paha biçilmez bir kıymettedir.

Taşı! O’nu taşıyarak sende tarih oluyorsun.. Bunu bilerek taşı!....

Yer nemli, gök nemli, gözlerin nemli…

Bu ıslak hava içinde kaskatı ve kupkuru bir şey taşımaktasın ..

Üzülme!

Maddenin ve ruhun bu çiseleyen yaşlarıyla o katılık yumuşuyor..

O kuruluk yavaş yavaş yok oluyor..

Hissetmiyor musun? Taşıdığın cansız şeye; yepyeni, başka bir hayat gelmektedir.

Ve onun için değil midir ki ?

O’nu taşırken bu hayat sana da sirayet ederek o aziz yükün altında dipdirisin..

Canlısınız; taşınan da taşıyan da..

Ölüm artık siliniyor , fanilik beka ile omuz omuza…

Bu kadar yakınlık içerisinde O’nu hayatta hissetmiyor musun?

Taşı! bir ölü değil, bir diri taşıyorsun. Hayatın kendini taşıyorsun.

Taşı! O’nu taşıyarak yaşayacaksın… Yaşadıkça O’nu taşıyacaksın…

Taşı!…

Taşı!...

Hasan ÂLİ YÜCEL