Doğal Güzelliklerin Yok Edilmesi: Kızılbük’teki Sinpaş Projesi
Marmaris Kızılbük’teki Sinpaş projesi, çevre tahribatı, hukuki ihlaller ve halk sağlığına yönelik riskleriyle yalnızca Türkiye içinde değil, uluslararası çevre standartları perspektifinden de eleştirilere konu oluyor. Doğal sit alanına yapılan müdahaleler, hukuki süreçlerin göz ardı edilmesi ve altyapı eksiklikleri, projeyi Türkiye’nin çevre politikalarının ve hukuk sisteminin zaaflarını gözler önüne seren bir sembol haline getirdi.
Avrupa ve Yunanistan Perspektifinden Çevre Politikaları
Avrupa Birliği ve Yunanistan, çevreyi koruma ve doğal alanları sürdürülebilir şekilde yönetme konusunda sıkı yasal düzenlemelere sahiptir. AB ülkelerinde Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporu olmadan bir projenin başlaması mümkün değildir. Hukuki süreçlere saygı ve yerel halkın görüşlerinin dikkate alınması, çevre koruma politikalarının temel taşlarıdır. Özellikle Yunanistan gibi turizm odaklı ülkelerde, doğal sit alanlarında yapılaşmaya izin verilmez ve Marmaris Kızılbük gibi bir projeye asla başlanmazdı.
Altyapı ve Deprem Riski: Avrupa’da Kabul Edilemez Durumlar
Marmaris’teki kanalizasyon altyapısının yetersizliği ve Kızılbük’ün deprem riski taşıyan bir bölgede bulunması, Avrupa’da projenin baştan reddedilmesi için yeterli sebepler olurdu. AB ülkelerinde atık su yönetimi sıkı düzenlemelerle denetlenirken, aktif fay hatlarına yakın bölgelerde büyük yapılaşmalar kesinlikle yasaklanır.
Marmaris Projesi: Türkiye’nin Çevre ve Hukuk Sorunlarının Yansıması
Sinpaş projesi, Türkiye’nin çevreye duyarsız politikalarının bir örneği olarak öne çıkıyor. Avrupa ve Yunanistan gibi ülkelerde çevre koruma yasalarının sıkı uygulanması, doğayı ekonomik çıkarlara kurban etmeme anlayışıyla birleşiyor. Buna karşın, Marmaris’te halkın tepkilerine, mahkeme kararlarına ve çevre raporlarına rağmen inşaatın devam etmesi, Türkiye’de hukukun üstünlüğü ve çevre politikalarının yeterince işlemediğini gösteriyor.
Sonuç: Doğayı Korumak Geleceği Korumaktır
Marmaris Kızılbük projesi, yalnızca yerel çevre sorunlarının değil, Türkiye genelinde doğaya yapılan tahribatın sembolü haline gelmiştir. Marmaris’i kaybetmek, yalnızca bir bölgenin değil, Türkiye’nin doğal ve turistik geleceğinin kaybı anlamına gelir. Avrupa ve komşu ülkelerin çevre politikalarından ders alarak, Türkiye’nin doğal mirasını korumak için daha kapsamlı ve etkili adımlar atması gereklidir.
Bu tür projeler, kısa vadeli ekonomik kazançların uzun vadeli çevresel zararlar doğurduğunu kanıtlıyor ve bu bağlamda Marmaris gibi cennet bölgelerin korunması artık bir zorunluluk haline gelmiştir.
Tandoğan Uysal