‘’Yaşamak Sanattır’’ derler ya! Yaşamamızı sanata nasıl dönüştüreceğiz? Sadece iyi bir ekonomi yeterli midir? Her şeyin en iyisine sahip olmak ? Ya da bizim dışımızdaki canlıların da yapabildiği gibi, en iyisini yemek, içmek yaşamayı sanata dönüştürür mü? Yoksa, anlamak mıdır hayatı? Her şeye rağmen kendin olabilmek, kendini keşfetmek, değerli olduğunu bilip karşındaki herkesi, her şeyi değerli kılabilmek….
Nasıl yaşayacağımızı öğrenirsek , hayatımızı da sanata o zaman dönüştürebiliriz.
‘’Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’’ demeden, haksızlıklara karşı boyun eğmeden, mertliği, iyiliği, onurlu yaşayıp onurlu ölmeyi, hakkını vererek hayatın, yaşantımızı sanata dönüştürebilmeyi öğreten bir ‘’KADİRİZM FAKÜLTESİ’’miz var. Burada insana dair, hayata dair her şeyi, bulabiliriz.
‘’TOPRAK ADAMIDIR’’ kendi deyimiyle KADİR İNANIR, Anadolu’yu, insanını çok iyi tanır. Bize bizi anlatırken, bir çok şeyi de öğretir, aynı zamanda… ‘’KADİRİZM FAKÜLTESİ’’nde buluruz en derin acılarımızı, sevinçlerimizi, hasretlerimizi, korkularımızı, yoksunluklarımızı; bazen sert bir bakışıyla, bazen de içten bir gülümsemesiyle..
Doğduğumuz andan itibaren başlar bizde adalet arayışı, ilk önce annemizin gözlerinde ararız adaleti, sonra da her yerde. Bütün bir ömür sürer bu adalet arayışı.. ‘’İnsan bunca zulüm, bunca haksızlık görür de rahat yatabilir mi?’’ diyen ‘’TATAR RAMAZAN’’da da adalet arayışı vardır. Ve adalet bir mahkum tarafından yerine getirilir, bizim söyleyemediğimiz her şeyi TATAR RAMAZAN söyler; ‘’Ben köpeği bile aşağılamam Allah yaratmış, ama insanların köpekleşmesi beni çıldırtıyor’’ diyerek sistemi eleştirir, ve döker önümüze her türlü çarpıklığı tek tek.. ‘’Bir ekmeği beraber bölüşerek yemektir hüner’’ der paylaşmayı öğretir, ‘’ekmeği terden beklerim, çalışmak yiğidin harmanıdır’’ ile emekle kazanmanın kutsallığını, değerini öğretir…
Söz konusu emek olunca ‘’SELVİ BOYLUM AL YAZMALIM’’da da emek verilen sevgi kazanmıştır....
‘’Öfke kında durmaz, çektim öfkemi sabrın kınından………..korkmadım, vazgeçmedim, kaçmadım’’ der ‘’DELİ KADİR’’ olur sömürünün her çeşidine karşı…
HAYRİ, uzun yılları işkenceyle geçen hapishaneden çıkınca, dışarda bambaşka bir dünyayla karşılaşır, ‘’SEN TÜRKÜLERİNİ SÖYLE ‘’ de .. Bir zamanlar yol arkadaşı olanlar kapitalizmin çamuruna batmışlardı burunlarına kadar.. Duru bir su gibiydi HAYRİ, yaşadığı her acıya, ödediği ağır bedele rağmen… Herkes, babası bile ona yüz çevirse de devam etti inandığı yolda, dosdoğru yürümeye…..
‘’Coğrafya Kaderdir’’i en iyi öğrendiğimiz yerdir KADİRİZM FAKÜLTESİ. Doğduğumuz yerde doyamayıp Almanya yollarına düşeriz ‘’DÖNÜŞ’’ filmi ile, yoksulluğun çaresiz bıraktığı bir ailenin yok oluşunu izleriz. GÜLCAN kendi ve gurbet yolu gözleyen bütün Gülcanlar için;
‘’_Bizleri bırakıp nasıl gidersin ?
_Ayrılamam senden, hasretine dayanamam’’ı söyler, kalbimizi acıtarak…..
_’’Yüklenme çaresizliğime,
_İlk giden ben miyim? İlk ayrılan biz miyiz?’’
Derken İBRAHİM, bu topraklarda doyamayıp da çareyi gurbette arayan, evinden, ailesinden ayrılmak zorunda kalan binlerce Anadolu insanın yaşadığı dramı özetlemiş olur bize.
‘’Güneş doğudan doğar batıyı ısıtır’’
‘’Sekiz ayı beyaz….. üç ayı ayaz… bir ayı yaz..’’
Diye başlar ‘’AH GARDAŞIM’’ filmi ve soğuk bir iklimin insan hayatı üzerindeki en şiddetli etkisini, yaşam mücadelesini izleriz film boyunca.. HAŞMET, filmin son sahnesinde ‘’Düşünmeyi öğretmediler ki! Öğrenemedim, çalışmakla her şey olur zannettim’’, ‘‘Biz kim yaşamak kim? ‘’ diyerek esas yoksunluklarımızın gerçeğini en çarpıcı biçimde gösterir bize…
Ekmeğinin derdinde olmak her zaman zordur bu coğrafyada, Çukurova’da pamuk toplamak, sıtma olmadan ayakta kalmak , mevsimlik yapılan işlerin çilesi, zorlukları ‘’ESKİCİ VE OĞULLARI’’nda alın teriyle verilen büyük bir mücadeledir….
‘’Vurmuş semer beline ….
Takmış kement boynuna…
Elin kalmış koynunda…….
Suçun nedir bilinmez Ayno…… ‘’
Suçu olmadan kaç Ayno öldürülmüştür töre diye diye , ne ocaklar sönmüştür… Törenin ağır baskısıyla sindirilmiş hayatlar…Töre en acı en ağır gerçeklerimizden biridir ‘’ İSYAN’’ filminde.. ‘’Ağaya kul köle olmak korkakların işidir, Yüreklilik karşı çıkmaktır’’ der ve öyle de yapar.
Köyün yoksul genci AHMET okuyup mühendis olunca, ilk işi köyüne dönüp, annesinin ve bir çok köylünün boğulduğu Fırat nehrinin üzerine köprü yaptırmak olur, böylece can damarı olur köylüye, çaresizliğe, ümitsizliğe … Memleketini sevmenin , memlekete hizmet etmek olduğunu öğreniriz ‘’KÖPRÜ’’ filminde ..
Kozalak sesiyle soğuğu iliklerimize kadar hissederiz ‘’KATIRCILAR’’da ve bir kez daha çıkar karşımıza töre, başlık parası, karda, boranda ölümle burun buruna verilen ekmek kavgası.. Bu keşmekeşliğin içinde bir babanın evladı için çarpan pamuk kalbi, dökülen gözyaşları, artık bizim kalbimizde, bizimledir.
Köylü olmak çok zordur da, köyün garibanı olmak daha da zordur. Çullanır herkes üstüne kendinde bu hakkı görerek…. ‘’YILANLARIN ÖCÜ ‘’nde KARA BAYRAM en gerçek tarafından anlatır bize gariban köylünün dramını …
‘’_Yılanlar gibi çullandılar üstüme Anam
_Her yer yılan olmuş, dünya yılana kalmış Anam ‘’
Diyerek çaresizliğini, yalnızlığını vurgular….
Tek başına mücadele etmek çok zordur, ama yılmaz KARA BAYRAM, pes etmez. Iraz Ana’sı hakkını araması gerektiğini anlatır ona en acısıyla;
‘’Yılanlar öç alıyor …
Yılanlar yılanken, sizin gibi alçakların hakaretine dayanamadılar da
Siz insan olduğunuz halde, bunca hakarete bunca zulme, zillete nasıl dayanıyorsunuz?
Be hey! Kara Bayram
Cevap verin.....
Yılma Bayram,
Pırsma Bayram
Hakkını ara, pırsma … ‘’
Kara Bayram silik saçlı anasına sarılır,
_’’Peki Ana şimdi gecedir, sabah olsun da gidelim’’ dediğinde , hakkını aramak için bekleyecek vakit yoktur Iraz Ana için,
_Gece olsun,
Düşün yollara yollara , düşün yollara yollara…………..
Çok teşekkür ederiz, çok kıymetlimiz, en kıymetlimiz KADİR İNANIR, … bizden olduğun için, bizim olduğun için ve KADİRİZM FAKÜLTESİ’nde emeği geçen herkese, minnetlerimizle, saygılarımızla, teşekkürlerimizle….
Sağlık ve mutluluk dileklerimle...