Ahi Kelimesi, Arapça dilinden gelmekte ve anlamı “kardeşim” demektir. Ama bazı araştırmacılar, Ahi sözcüğünün Türkçe de cömert, eli açık, yiğit anlamına geldiğini “akı” sözcüğünden olduğunu ileri sürmektedirler.

Ahilik ilk Anadolu’da 12. yüzyılda görülmüştür. Ahiliğin doğuşu tarihi ve sosyal ekonomik olarak bakıldığında, Anadolu’da yerleşik olan ekonomik olarak güçlü olan Bizans Rum nüfusuna karşı, göçebe olan Türk Oğuz boylarını, Türkleri yerleşik hayata adapte etmek, meslek sahibi yapmak ve ekonomik olarak güçlenmesini, Anadolu topraklarında kalıcı olarak yerleşmelerini sağlamaktır. Bu tarihi zorunluluk temelinde doğmuş olan bu kurum, mesleki, ahlaki, sosyal geniş yapıda dinamik bir Türk Teşkilatıdır.

Ahilik Teşkilatının manevi mimarı Piri Türkistan Ahmet Yesevi Hz olup, Ahiliği ilk kuran, uygulayan Ahi Evran-ı Veli Hz’dir. İlk olarak Anadolu’da Ahilik Teşkilatını Kayseri’de debbağlık faaliyeti ile 32 meslek dalında üretken dinamik bir teşkilat olarak kurmuştur.

Ahilik Teşkilatını kurup canlandırdıktan sonra, Moğol saldırıları sonunda Ahilik Teşkilat merkezini Kırşehir’e taşıyarak tarihteki yerini almıştır. Ahilik ilk Anadolu coğrafyasın da çıktı. Sonra Osmanlı Devleti ile tüm Dünya’ya yayılmıştır. Osmanlı’da 16.yy Menteşe Sancağı Muğla 33 adet Vakıf zaviye merkezi ile Ahiliğin en güçlü bölgesiydi.

Ahiliğin izleri bugün bile farklı ülkelerde ve ülkemizde halen görülmektedir. Ahilik Teşkilatı hayatın her yönüne girmiş ekonomik, ticari, sosyal, askeri ve kültürel bir olgudur. Ahilik bugüne kadar gelebilmiş kadim bir felsefe değerimizdir.

Ahilik Teşkilatının temeli, Fütüvvet temelin de kurulmuştur. Ahilik özelliği itibari ile İslam’ın temel alındığı, Piri Türkistan Ahmet Yesevi Hz ile birlikte Türk Töresi, örf ve adet kültürü ile yoğrulmuş, kendimize has dinamik bir sistemdir.

Bugünün Dünyasın da özlemle aradığımız ahlakı, adaleti, dürüstlüğü, hak ve hakikatı esas alan, liyakat temelinde erdemli bir İnsan yetiştiren son derece nitelikli Dünya ile Ahiret dengesini kurmuş dinamik bir Türk Teşkilatı ve kurumudur.

Türkiye ülkemiz olarak Dünya’nın ilk 10 ekonomisi içerisine girmeyi stratejik bir hedef olarak belirledik. Bu hedefe ulaşmak için, acaba işletmelerimiz kobilerimiz işveren ve işçilerimiz buna hazır mı?

Her alanda hızlı teknolojik değişimlerin yaşandığı, inovatif teknolojik yaşam tarzından söz edildiği, Dünya’nın artık sürekli bir değişim, dönüşüm ve yenilenme içerisinde olduğu bir dönemde, bu hızlı dönüşüme teknolojiye, hızlı değişime yeteri kadar bizler hazır mıyız?

Ülkemiz son dönemlerde hızlı bir ivme kazanarak son 20 yıl içerisinde her alanda gelişme ve yenileşme göstermiştir. Sanayi alanında, düşük teknolojili alt yapıdan, orta teknolojili üretim yapan sanayi alt yapısına geçilmiştir. Ama bu yeterli değildir.

Dünyadaki gelişmelere bakıldığında yüksek ileri teknoloji ürünlerinde hızlı bir ivme vardır. Ülkemizin bilgiye dayalı sanayi altyapısına, yüksek ileri teknolojili sanayi altyapısına bir an önce geçiş yapılmalıdır.

Savunma Sanayimiz ileri teknoloji altyapıda olsa da diğer sektörlerimiz henüz geçmemiştir. Ülkemiz olarak bunu yapabilmemiz için inovatif düşünce, sürekli yenileşim altyapısına her alanda sahip olmamız gerekiyor.

Ülkemizin şu an en büyük problemi inovatif fikirler üretmek, bilimsel arge ve Dünya markası oluşturmaktır. Türkiye genç nüfus potansiyeli ile bunu yapabilecek kapasiteye sahip olduğu halde peki bunu neden yapamıyoruz?

Yıllarca şirket içi eğitim verdiğim farklı sektör ve konu alanlarında, üniversite içinde, girişimcilik ve inovatif eğitimlerde, birçok işletmelerimizde, işletme sahiplerinde, çalışanlarda işletmenin teknik altyapıları iyi olsa da hep Batı kaynaklı teknikleri hazır aldığımızı ve uygulamaların kopyalandığını, yeni fikir üretip geliştiremediğimizi gördüm.

Üniversite de inovatif düşünce geliştirmekten çok sadece ders geçme, sektöre eleman yetiştirme, sistemi sorgulamadan entegre olacak temelde eğitim modelimizin olduğunu, işletmelerimiz de çalışanların insiyatif almaktan korktuklarını, gelişim açısından önemli gördükleri fikirlerini bile paylaşmaktan çekindiklerini gördüm.

Bu uygulamaların hep temelde Liberal Kapitalist sistemde Batı kaynaklı olduğunu, hep kendi değer ve kültürel kodlarımız ile çatıştığını, birçok konuda sorunlar ve eksiklikler bulunduğunu gördüm. İşletmelerimizde kendi değer ve kültürel kodlarımızın temelinde yatan felsefemizin yer almadığını, tutkumuzun, inancımızın ve ruhumuzun olmadığını gördüm.

Evet, kurum içinde, işletmelerde, işletme sahiplerinde, çalışanlarda bizi bir inanç ve ibadet aşkı ile ileri taşıyacak bir felsefemiz yok. Her şeyi Batı kaynaklarından alırsak, hep dışarıda üretilen fikirleri alıp kopyalarsak, bizler tarihte elde ettiğimiz yüksek medeniyet başarılarımızı tekrar yakalayabilir miyiz? Elbette hayır !

Bizler değerlerimize bakarak yeni inovatif fikirler üretmeliyiz, bize unutturulan değerlerimize tekrar sahip çıkmalıyız. İşte bu noktada, kendi Bilim tarihimiz ve AHİLİK kadim felsefemiz temelinde, işletmelerimizi yeni stratejik hedeflerimize göre tekrar yapılandırmalıyız.

İleri yüksek teknoloji ile yapan yüksek katma değere sahip ürünlerin üretildiği işletmelere ve yönetim anlayışına geçmeliyiz. Bu yaklaşım bize her alanda büyük bir ivme ve motivasyon katacaktır. Tarihi olarak bakıldığında, çağında Ahilik kurumu akıl ve ilmi merkeze aldığı ve ilk ortaya çıktığı Büyük Selçuklu Devleti içinde çok etkiliydi.

Akıl ve İlmi merkeze alan devlet kuran bu kadim Ahilik felsefemiz, Osmanlı Devletin de oldukça çok ileri seviyede ve etkiliydi. Günümüzle kıyaslandığında, Ahiliğin ekonomi anlayışının da İnsan merkezli yapısı, zamanında çok ileri bir sevide olduğunu, bilim ve teknolojiyi iyi kullanarak döneminde bizleri SÜPER GÜÇ yaptığını, araştırmalarda açıkça görmekteyiz.

AHİLİK 21.YÜZYIL’DA ADALET, HAKİKAT VE LİYAKAT TEMELİNDE İNSAN MERKEZLİ BİR SİSTEM OLACAKTIR.

Kadim Türk Teşkilat değerimiz olan Ahilik, tecrübe kazandığım işletme ve uygulama sahaların da, “Bu değerlerimiz günümüzde nasıl uygulanabilir?” soruma karşılık, yıllarca beni alana dertlenmeye ve araştırmalara yönlendirmiştir.

Bu dertlenme beni zaman içerisinde, Sakarya Üniversitesi İslam Ekonomisi ve Finansı Yüksek Lisans Proje Tezim olan VAKIF İŞ KÜMESİ – AHİLİK 21.YÜZYILIN ÜRETİM ODAKLI FAİZSİZ YENİ KURUMSAL MODEL Kitap eserim olarak ortaya çıkmıştır.

Ahilik ve İslami İktisad alanında, Türkiye’de ilk ve tek bir SİSTEM eseri olarak ortaya çıkmıştır. Bu çalışma sahanın her aşamasından gelen tecrübeli bir uzman olarak, direkt uygulama altyapısına dönük bir çabanın, derdin ve yılların getirdiği çalışmanın ürünüdür.

Ahilik felsefemiz temelinde işletmelerimize bu RUHU tekrar vermek ve yaşatmak üzere, Türkiye’de esnaf, işadamları ve mesleki sivil toplum kuruluşları başta olmak üzere uygulama altyapısı, girişimleri her alanda mutlaka geliştirmeliyiz.

Bu kendi Ahilik öz sistemimizin bir an önce ülkemizde uygulamaya girmesini, canlanmasını, ayağa kalkmasını TÜRK MİLLETİ olarak özüne Adalete, Hak Hakikate ve Liyakata sahip çıkan, daha Adil BİR Sistem olan VAKIF MEDENİYETİ SİSTEMİ yaşama geçirilmelidir.

Günümüz Dünya’sında İnsan vahşetin ve soykırım acımasızca yaşandığı, bu adaletsiz, haksız ve liyakatsız sömürü faizli KAPİTALİST sisteme gelin hep beraber DUR diyelim.

Dünya İnsanlığı olarak, kendimizi bu sömürü çarkından bir an önce kurtaralım.

Sevgi Muhabbet ve Dua ile kalın İnşallah

NurHan Keleş