Bugün 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü. Günün anlam ve önemine binaen birçok sivil toplum örgütü, siyasi partiler, kamu kurumları, dostlarımız gerek arayarak gerek ziyaret ederek gerekse çiçek göndererek bu özel günü kutladı. Buradan hepsine ayrı ayrı teşekkür ederim.

Biz gazeteciler, her zaman olduğu gibi bugün de mesleğimizin hak ettiği değeri görmesini ve toplumda saygı duyulan bir yer edinmesini istiyoruz. Ancak bu dilekleri dile getirirken kendi içimize dönüp, özeleştiri yapmamız gerektiğine inanıyorum.

Muğla Menteşe’de iki gazeteciler cemiyetimiz var. Bu anlamlı günde gönül isterdi ki bu iki cemiyetin önderliğinde bir araya gelelim, mesleğimizin sorunlarını ve çözüm önerilerini ortak bir dille ifade edelim. “Ben” demeden “biz” diyelim. Cemiyet çatısı altında, kişisel egoları bir kenara bırakıp birlik ve beraberlik içinde hareket edelim.

Ancak ne yazık ki bu birlikteliği sağlayamadığımız ortada. Cemiyetlerimizin yetersizliği mi, yoksa ortak bir akıl yürütemememiz mi bilmiyorum ama son dönemlerde gazetecilerin bir odası olması yönünde seslerin yükseldiğini duyuyoruz.

 Belki bu yetersizlik ya da “ortak” kelimesi bazılarını rahatsız edebilir, ama dürüst olalım, en azından kendimize karşı.

Sokakta, sahada, toplantılarda sürekli mesleğimize saygı duyulmasını istiyoruz. Ama dönüp kendimize şu soruyu sormalıyız: Biz, birbirimize ne kadar saygı duyuyoruz? Biz, birbirimize ne kadar mütevazıyız? Kendi içimizde, meslektaşlarımıza duyduğumuz saygı yetersizken, başkalarından saygı beklemek ne kadar doğru?

Geçtiğimiz yıl, 20 Kasım 2024 tarihinde İzmir Basın İlan Kurumu Şube Müdürlüğü’nün ev sahipliğinde düzenlenen bölge toplantısına katılma şansım oldu. Toplantıda gazete sahipleri ve temsilcileri de bulunuyordu. Orada, İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Dilek Gappi söz aldığında dikkatimi çeken bir şey oldu. Kendini tanıtırken unvanlarla, edebiyatla ya da abartılı ifadelerle konuşmaya başlamadı. Sade ve net bir dille gazetecilik mesleğinin sorunlarını ve çözüm önerilerini dile getirdi. Egodan uzak, mesleğin sorunlarına hâkim bir şekilde konuştu.

En etkileyici yanı ise, sorunları aktarırken herkesin görüşünü almış, ortak bir paydada buluşmuş olmasıydı. Bu yaklaşım, alışık olduğumuz kişisel çıkar odaklı düzenden çok farklıydı. Bu tavır, meslek adına gerçekten takdiri hak eden bir duruştu.

10 Ocak’ta sadece mesleğimizin ne kadar değerli olduğunu değil, bu değeri hak etmek için kendi içimizde ne kadar birlik ve saygı içinde olduğumuzu da sorgulamalıyız. Biz “biz” olmayı başaramazsak, dışarıdan “bize” gösterilen saygının sürdürülebilir olması zor.

Bu özel gün vesilesiyle öncelikle depremde yaşamını yitiren meslektaşlarımı ve aramızdan ayrılan meslek büyüklerimi saygıyla anıyorum. Bir kez daha tüm meslektaşlarımı kutluyorum. Umuyorum ki, gelecek yıllarda daha güçlü bir birliktelik ve ortak akıl ile mesleğimizi daha da ileriye taşıyabiliriz.