Türkiye, yeraltı zenginlikleri bakımından büyük bir potansiyele sahip olmasına rağmen, bu kaynaklardan elde edilen fayda ne yazık ki halkın refahına yansımıyor. Kazdağları ve Akbelen gibi bölgelerde yaşanan maden karşıtı protestolar, doğa sevgisinin ve halkın tepkisinin sembolü haline gelmiştir. Ancak bu süreçte, protestoların halk ile Türk askerini karşı karşıya getirmesi, doğanın korunması mücadelesinin ötesinde, siyasi bir yıpranma süreci doğurmuştur. Ülkenin doğasını bu kadar harap etmeye gerçekten değer miydi?

Cevap ne yazık ki hayır. Çünkü doğayı yok etmenin karşılığında Türkiye lehine ortaya çıkan anlamlı bir kazanç görünmüyor. Üstelik madenlerden çıkarılan servet, başkalarının cebini dolduruyor.

Yabancı Şirketlerin Egemenliği

Türkiye’de maden sahalarının büyük bölümü, yabancı şirketlerin kontrolünde işletiliyor. Bu durumun temel nedeni, madencilik sektöründe gereken ileri teknolojinin ve finansman gücünün Türkiye’de yetersiz olmasıdır. Madencilik, büyük sermaye ve yüksek teknoloji gerektirir. Ancak bu eksiklikler nedeniyle uluslararası şirketlere bağımlı kalmak, kaynaklarımızın büyük bir kısmının yurt dışına çıkarılmasına neden olmaktadır.

Türkiye’ye posa kalıyor

 Türkiye’ye düşen pay; sınırlı düzeyde istihdam, düşük vergiler ve büyük bir çevresel tahribattan öteye gitmiyor.

Peşkeşin Faturası

Yabancı şirketlere verilen bu imtiyazlar, halk arasında “peşkeş” olarak algılanıyor ve büyük bir ekonomik bağımlılık doğuruyor. Örneğin, altın madenlerinde çıkarılan cevherin büyük bir kısmı yurt dışına taşınıyor. Türkiye, bu cevherden elde edilen ürünlerin katma değerine değil, yalnızca çıkarma sürecine ortak oluyor. Bu durum, halkta ülkenin kaynaklarının ucuza satıldığı algısını güçlendiriyor.

Bu sadece ekonomik bir kayıp değil, aynı zamanda ulusal bir onur meselesidir.

Alternatif Ne Olabilir?

Yeraltı zenginliklerimizin ülke için gerçek bir kazanca dönüşmesi için şu adımlar atılmalıdır:
1.    Milli Teknoloji ve Yatırım:Madencilikte kullanılacak yerli teknoloji geliştirilerek yabancı bağımlılık sona erdirilmelidir.
2.    Halka Doğrudan Fayda:Maden gelirlerinden elde edilen kazancın bir kısmı doğrudan bölge halkına ve çevreyi iyileştirme projelerine aktarılmalıdır.
3.    Sürdürülebilir Planlama:Maden sahalarının işletilmesi kısa vadeli kazançlara değil, uzun vadeli sürdürülebilir kalkınmaya dayalı olmalıdır.

Mirasımızı Yabancılar Yiyor

Yeraltı zenginliklerimiz, milletimizin ortak mirasıdır. Bu mirası yabancı şirketlere devretmek, kısa vadeli kazançlar uğruna uzun vadeli kayıpları göze almak anlamına gelir. Türkiye, bu zenginlikleri milli çıkarlar doğrultusunda değerlendirebilecek kapasiteye ulaşmak zorundadır. Aksi halde bu kaynakların kaybı, yalnızca doğamızı değil, çocuklarımızın geleceğini de yok edecektir.

Tandoğan Uysal