Bir tarafımızda badem, bir tarafımızda zeytin, bir yanımızda portakal, bir yanımızda incir vs vs…

Bir taraftan kekik kokuları yayılırken buram  buram   diğer taraftan arıların üzerinde vızır vızır dolaştığı,  beyaz gelinliğe bürünmüş badem çiçeklerinden mis gibi yayılan kokuyu derin nefes alıp çekeriz içimize. Ara ara boğaz ağrılarında antiseptik özelliği olan Adaçayı, ara arada oksijeni bol dağlarında defneyaprağıyız biz.

Biz ayağımız Ege’de bir ayağımız Akdeniz’de olan bereketli toprakların çocuklarıyız biz. Bir ağaçtan yılda iki defa ürün alabilen şanslı insanlarız. Mart’ta badem çağlası ile baharı karşılayıp mutlu olurken Temmuz’un sıcağında tarlada sabah ezanıyla başlar payam toplama telaşımız.

Kışın el ayak çekilince turizm bölgelerimizde biz bize kalıveririz bizim kız bizim oğlan.  Arkadaşımız bazen deli esen rüzgâr olur bazen zamansız açan güneş Aralık ayında zeytin toplarken.

Ağustos sıcağında ülkemizin her bölgesinden gelen Ankara’dan İstanbul’dan gelenlerin çoğunlukta olduğu misafirlerimiz tatil yapıp buz gibi berrak Palamutbükü denizinde serinlerken;

badem tarlasında boncuk boncuk ter oluruz biz.

Pek bilmeyiz sahte kokulu duş jellerini, çocukluğumuzda fazla bilemesek de büyüdükçe değerini daha çok anladığımız en doğalından zeytinyağlı sabun kokar tenimiz, ellerimiz.

Berrak cam gibi görünen Hayıtbükü Denizi’nde karasokkan cinsi kaya balığı, Cumalı’da harnup ağacının dallardan akan pekmez oluruz. Balıkaşıran bölgesinde sağımız Ege, solumuz Akdeniz’de denize girer,  Akdeniz ile Ege’yi ayıran Knidos’ta tarih kokar Sındı’da fırından yeni çıkmış bol susamlı tarçınlı köy ekmeği kokarız.

Öle geçerken uğranılacak yer değil, illaki Datça’ya gidiyoruz denilecek yeriz biz.  O nedenle” acelen varsa ne işin var Datça’da “diyeniz biz.

An gelir Mesudiye’ de Şehit Ersoy Yorulmaz oluruz,  bazen Eski Datça’da Can Yücel’i de severiz biz. Mevlana gibi “kim olursan ol, ne olursan ol yine de gel” diyenlerdeniz biz.

Anne eli değmiş içi kavrulmuş bademli dolmalı incir,  ballı badem, buzlu badem olmazsa olmazlarımızdır bizim gurbette hasretini çektiğimiz.

Kızlan Ovası’nda Ocak ayında domates, Karaköy’den Bodrum’a feribota yol arkadaşlığı yapan marttı oluruz bazen.

Düşlerimiz zengin, umutlarımız bol, hayallerimiz büyük olur bizim.  Bir köprüde karşılaşan inatçı iki keçi gibi doğru bildiğimizden asla vazgeçmeyen, yalanla hileyle sürü ile yürüyeceğimize kendi doğrularımızla tek başımıza kalmayı yeğleriz biz.

Her zaman yüzleri gülen, samimi, sıcakkanlı, yardımsever  ”BEN” değil “BİZİZ”  diyebilen koca yürekli insanların yaşadığı DATÇALIYIZ biz, yeryüzü cenneti DATÇA’ yız biz.