Her gecenin bir sabahı var öyle değil mi? Her doğan güneşle birlikte hepimizde sabahın erken saatlerinde bir telaş başlıyor. Bir gözümüz kapalı bir gözümüz açık hazırlanmaya başlıyoruz hemen. Kimimiz bir lokma dahi yemeden kapıda ya da arabada buluyoruz kendimizi. Akşama kadar tempo aynı devam.
Koştur... Koştur... Nereye kadar? Ne zamana kadar? Biraz kendimizi dinleyelim, mesela; Sabahları saat alarmlarımızı yarım saat erkene kuralım. Gözümüzü sağlıklı bir şekilde açtığımıza, sağ salim uyandırana şükredelim. Açalım penceremizi, aldığımız havayı derin derin içimize çekelim. Akşamdan hazır olan kıyafetlerimizi çekip üstümüze atalım kendimizi dışarıya. Saçımız bozuk, makyajımız kötü, kıyafet yakışmadı derdimiz olmasın. Apartmanda, merdivende, sokakta karşılaştığımız kişiye tatlı tatlı bir tebessümle, güler yüzle "günaydın" demekte tembellik etmeyelim. Selam vermek, gülümsemek kimseyi üzmez aksine mutlu eder.
İmkan dahilinde ise yürüyelim işe giderken, bakarak değil görerek bakalım ki; yeşilin rengini, kuşların sesini, çiçeklerin kokusunu hissedelim. Karşıdan karşıya geçen yaşlı birinin koluna girelim, hal hatır soralım. Sokakta mendil satan birine selam verelim. Önemsediğimizi hissettirelim ki değerimiz artsın. İşe giderken mecburiyetten değil de, işimize aşık olduğumuz için, arkadaşlarımızla bir arada olmaktan mutlu olduğumuz için gittiğimizi hatırlayalım. İşe yaradığımızı, yokluğumuzda mutluluk karesinde bir parçanın eksik olacağını unutmayalım. Her şeye, tüm olumsuzluklara, bütün imkansızlıklara rağmen hayat güzel, yaşamanın anlamı var. Yaşantımız bizleri mutlu eden ve mutlu ettiklerimizle daha da anlam kazanıyor. Mükemmel bir hayatımız olmayabilir belki, hayata bir sıfır yenik başlamış da olabiliriz. Lakin gülen yüzümüzün varlığı, şükreden kalbimizin her saniye attığıdır bizi hayata bağlayan, umutla yaşama tutunma sebebimiz.
"Yaşam size verilmiş boş bir film. Her karesini mükemmel bir biçimde doldurmaya çalışın" diyen rahmetli Ara Güler'in sözünü hatırladığımızda evet her karesi mutlulukla, samimiyetle doldurulacak bir yaşam bizimken, ellerimizden kayıp gitmeden, sevdiklerimizle-sevenlerimizle bir arada hayattayken değerini bilelim. Hayat bizim, doya doya, seve seve iliklerimize kadar sindirerek yaşayalım. Her dem hafızamızda yer etsin; hayatın değeri uzun yaşayarak değil, iyi yaşayarak bilinir.
Vakit hala varken, ömür bahçemize mutluluk, samimiyet ekelim. Bugün için henüz erken, yarına daha çok zaman var demeyelim. Yarın çok geç olabilir. Sevgiyi, sevdiklerimizi ERTELEMEYELİM.